İ
İslam toplumlarında, Kuran, Hadis ve Sünnet kavramlarını doğru
anlamadığı sürece, gerilikten, fitneden, kavgadan asla kurtulamazlar! Bu güne
kadar olan bütün fitnenin ve kavgaların sebebi kavramların yanlış anlatımları
ve anlaşılmasındandır. Bu alanları, sürekli kitap yazıp, konferanslar verip
kazanç kapısı haline getirenlerin, istismarcıların elinden mutlaka kurtarmak
gerek! Zira bu konu anlaşılmayacak bir konu değil, özellikle anlaşılmaması için
uğraşılan bir husustur!. Allah dini belirlerken kendisine ortaklar mı edindi!:?
Hayır. İnsanı ve fıtratı yaratan o ise ki, odur. O halde kurallarını da,
onların anlayabileceği uygulayabileceği ölçüde yaratmıştır. E, e,e.. hem buna inanacaksınız, hem de ama
diyerek bir sürü zırva üreteceksiniz! İşte geçmişten günümüze bir çok insanın
konuya ilişkin görüşlerinin benim ifadelerimle kısa ve öz anlatımı;
Hadis ve
sünnet ifadelerine ilk dönemde şimdi
anladığımız şekilde yüklenmeyen
anlamlar, daha sonraki karmaşalar, iç çekişmelerin başlayıp mezheplerin ortaya
çıktığı dönemlerde imamı Şafi’nin görüşleri doğrultusunda şekillenmeye, bugünkü
şekliyle anlamlar yüklenmeye, mezheplerce sahiplenmeye başlandığını görüyoruz!. Bu süreçte sünnet hadis ile eşitlenmiş, eş
anlamlı kullanılmaya başlanmıştır! Oysa, başlangıçta Sünnet, Kur’an’da on dört yerde (Sûnnah) kelimesi ile geçen,
Allah'ın değişmez kanunları olarak
algılandığı bilinmesine rağmen,
Allah'ın sünneti olur da, Resulün sünneti olmaz mı mantığı üzere
üretilen bir kavramdır.!
Hadis ise ; sahabe sonrası bir biri ardına yaşayan
yedi sekiz nesli kapsayan yani iki yüz
elli üç yüz yıllık sözlü dolaşımı olan sözlerin
bire bir Allah resulünce
söylenmeyip te söylendiği var
sayılan zan ifadelerdir!
Sünnet ise;
ikinci bir vahiy ürünü değil, Allah
Resulünce uygulayıp nesilden nesile taşınarak gelen Kur'anın hayata yönelik uygulamalarıdır. Bir amelin uygulanıyor
olması ve bu uygulamanın mütevatir bir biçimde bize kadar yaşanarak gelmesi
sağlamlık olarak çok yüksek bir dereceyi ifade etmektedir. Hadis ise, bir
uygulama değil, bazen uygulamalardan da bahseden rivayetleri ifade etmektedir.
Üstelik bu rivayetler sünnetler gibi uygulama ile değil, sözel aktarımlarla
yaklaşık üç asır sonra kitaplara geçmişlerdir. Dolayısıyla, ilk dönem
uygulamaları ile çok sonraları kitaplaştırılan sözlerin eş değerde tutulması
asla mümkün değildir. Gelenekçi yapı; uygulamaların önemine ve sağlamlığına
atıfta bulunarak, sağlamlık derecesi
daha çok daha düşük bir konumda olan rivayetleri onunla eş tutarak, sünnetin kanatları altında hadisleri
dokunulmaz kılmaktadır. Böyle bir anlayış,
başta sahih sünnete büyük haksızlıktır. Çünkü hadiste görülen
çelişkiler, cer çöp ve çürüklükler, sünnette olan güveni sarsabilmekte, olumsuz
yönde istismara yol açmaktadır. Nitekim de bu çürüklüğü hayatın içinde görmek
mümkündür! Sünnetle alakası olmayan birçok eylem, uydurma rivayetler kanalıyla
bazı toplumlarda sünnet olarak yaşanmakta! Sünnet gibi bir değeri ayaklara
düşürmektedir!
Müslümanların büyük bir çoğunluğu hadis konusunda
gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, hadis adı altında duydukları her sözü
gerçekten Allah resulü söylemiş zannetmektedirler!.. En azından bu sözler sanki
Allah Resulü ‘nün dilinden aynen duyulmuş, bizlere hiç değişmeden gelmiş
gibi algılanır hale gelmiştir!. Böyle bir algılama içinde olanlar, bu konu
hakkında derin malumatı olan, araştıran ve kanaat belirten orta ve geç dönem alimlerini, sanki Allah
Resul’ünü eleştiriyormuş, yok sayıyormuş, postacı konumuna koyuyormuş!, hatta sünneti inkar ediyormuş gibi,
ağır bir dille itham edip suçlaya bilmişler, hatta suçlamaktadırlar!!!
Bu kesimce, Allah resulü, 23 yılda
hiçbir şey konuşmadı mı? gibi polemik cümleleri üretilmektedir! Allah resulü tabi ki konuştu. O din
adına kendinden bir şey söylemek yerine
Kuran’dan konuştu. Onun hayata dair açılımlarından konuştu. Bundan başka Devlet
başkanı olarak, komşu olarak, aile babası olarak arkadaş olarak edindiği
tecrübelerden konuştu. Sosyal hayatın içinde ki tüm konuşmalarının din ile
alakası olanlar var olmayanlar var! Her konuştuğu, her eylemi din değildi ki!...
O, insan olarak o toplumun bir ferdi idi.
Hangi kültür ile yetişti ise onunla yattı kalktı. Dine dair konuştuğu sözlerin içinde sünnet
barındırıyor ise, o zaten kendisi ve
sahabe tarafından yaşanır duruma gelmiş bir eylem oldu. Bunlarda büyük çoğunluğu günümüze kadar nedeyse hiç
değişmeden tüm İslam coğrafyasına ulaşmış durumdadır. Meseleyi karmaşık hale
getirip cahiliye adetlerini, farklı kültür kalıntılarını din edinerek şirke
kapı aralamanın ne manası var!.? Bir sürü hurafeleri din diye yaşamak şeklen
bir kültürü yaşatıyor olmak insanı daha mı iyi Müslüman yapar!.? Eğer öyle olsa
idi, en ufak teferruatı veren Kuran bunları bize söylemez mi idi!..?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.