MUAVİYE
KİMDİR!..? SORUSUNUN NETİCEDEKİ CEVABI;
Hiçbir çağrıya kulak asmayan, Muaviye Hz Ali ye
karşı sıffın savaşını yapmış sahabelerin
de içinde olduğu yetmiş binden fazla
kişinin ölümü, Allah resulünün otuz yılda
kurduğu düzenin, tevhit anlayışısın,
yıkılması, insanın şahsiyetin değersizleştirilmesi, yalan ve iftiranın
normalleştirilmesi, ümmetin bir birine düşman edip büyük kopuşun olmasına zemin
hazırlaması, ahlaksızlığın, her türlü gayri meşruluğun meşrulaştırılması, siyasete;
entrika hile, tuzak ve oyunların kazandırılması, ehliyetin yok edilerek
saltanatın yani babadan oğula geçişlerin sağlanması, bu uğurda Allah resulünün
hem evladı hem de damadı olan Hz. Ali
ve çocuklarının şahsiyetlerine camilerde sokaklarda küfür edilerek katledilmesine zemin
hazırlanmasına kadar bütün bu zor işleri başararak Sultan olmuş bir zattır!
Muaviye!
MUAVİYENİN ENTRİKA TUZAK VE HİLELERİ
Bir gün Kufe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş.
Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- Ver o dişi deveyi bana! demiş. Kufe'den gelen
adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz
etmişse ikna edememiş, tartışma büyümüş.
Konu Muaviye'ye yansımış. Halk meydanda toplanmış...
Muaviye, Kufe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan Şamlıyı dinledikten sonra,
kararını açıklamış:
- Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra
toplananlara dönmüş ve sormuş:
- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte
bağırmış:
- Şamlınındır!
Kufeli şaşkın
bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
- Ey Kufeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu
deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kufe'ye dönünce gördüklerini
Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt
edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"
Muaviyenin
entrikaları bununla bitecek gibi değil! Örnek verilmesi gerekirse;
Hz Ali nin
kardeşi devlet hazinesinden para ister. Ali kendisinin ne kadar parası varsa
vermeyi ancak hazineden veremeyeceğini bildirir. Akil kardeşine kızar. Onun
zaafından faydalan Muaviye durumu fırsata çeviren onu yanına çeker.
Hz Ali yi zayıflatmak için onun en başarılı iyi
siyaset bilen valilerden Kays b. Sa’d’ile
arasını çeşitli tuzaklarla açarak onun görevden Ali tarafından
alınmasını sağlamıştır!
Sıffin savaşında tam yenilme aşamasında iken, Ali’ye
karşı savaşan Suriyeli askerlerin, mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını
taktırarak, ileri sürmesi sonucu, Ali taraftarlarının biz Kuran’a karşı
savaşmayız diyerek son anda savaşı
durdurması! Sayesinde yenilgiden kurtulup, daha sonra kendisine halifelik
yolunu bu yolla açması!
Tartışmalı hale getirdiği halifeliğin yeniden seçimi
konusunda Hakem oyununu tezgahlaması,
Hz. Ali’nin güçlü valilerinden biri olan Faris valisi Ziyad b. Ebîh’ kardeş ilan
ederek “Ziyad b. Ebî Süfyan” olarak ilan edip tarafına çekmesi,
Kendisine karşı savaşmaya hazır olan Hz Hasan’ı komuta kademesinin bir kısmını
satın alarak gücünü zayıflatması, Halifeliği ele geçirmeden önce Hz Hasan ile
anlaştığı konuların hiç birine mutabık kalmaması! Mesela, Adaletten şaşmama, Ali ve çocuklarına
(ehlibeyte) camilerde küfür ettirmeme, ile kendisinin yerine yakınlarından
birini yani oğlu yezit’i halife atamama konusunda verdiği sözde durmaması!
MUHALİF
OLARAK GÖRDÜĞÜ KİMSELERİ NASIL ALT ETTİ
Muaviye; Muhalif gördüğü kişilerle uzlaşma yoluna gitmeden onları alt etmek için her yola baş vurmuş bir kişiliktir. Herkesin zayıf bir tarafı var ilkesi ile
onlara, Para, mal, makam-mevki gibi türlü vaatleri kullanarak muhalifleriyle
diyalog kurmayı veya onları ikna etmeyi öncelikle deneyen, sonra da bunların
işe yaramadığı yerde gözdağı, tehdit, sindirme, maaşlarını kesme gibi
psikolojik, politik ve ekonomik baskı yöntemlerini devreye sokmuş, bunların da
yetersiz kaldığı durumlarda muhalifleriyle savaşmış veya onları çeşitli tuzaklarla öldürtmüştür!. Bunlara
yönelik örneklemeler verirsek;
Kendisi acısından tehlikeli gördüğü Hz Ali nin Mısır
valisi Eşter’i bazı maddî vaatler
karşılığında bir gayri müslime, zehirli bal şerbetini içirtmek suretiyle
öldürtmüştür (Taberî, Tarih, V, 96;)
İktidarı boyunca
ümmet içinde fitne üretmeyi sürdüren muaviye, Şiî ve Haricî taraflar
arasındaki soğukluğu, bilhassa Şiîler’in Haricîler’e karşı beslediği intikam
duygusunu kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak, ordusunu yıpratmaya gerek
kalmadan bu iki baş muhalif grubu birbirine kırdırttı.(Taberî,
Tarih, V, 173-176.)
İktidarını sağlam temeller üzerine kurmak ve
istikrarla yürütmek adına, Araplar arasında dahi olarak nam salmış olan
kişileri bir şekilde para yada makamla satın almıştır! Amr b. el-Âs, Mugîre b.
Şu’be ve Ziyad b. Ebîh’ bunlardan bazılarıdır!( Zeydan, Corci, İslam Medeniyeti Tarihi, İstanbul 1970,c. III, s.
101.)
Kendisine biatı reddeden Harici ve şiirlere karşı
valisi Ziyad b. Ebîh en sert hutbeleri irad etmiş, tarihte az
rastlanır infazları gerçekleştirmiştir. İnsanlar gece sokağa çıkamaz olmuştur.( İbn Abdirabbih, el-İkd,V, 270)
Abdurrahman’ın, Bizans topraklarına yaptığı
seferlerde gösterdiği başarıların, ona, Suriyeliler nezdinde giderek artan bir
itibar kazandırmasının oğlu yezit in istikbaline engel olacağı endişesi ile onu
zehirletmiştir!( İbn Abdirabbih,
el-İkd, V, 39; Mes’ûdî, Murûc, II, 347.)
Muaviye karşıtı olan Kays b. Sa’d ve Hz. Hasan’ın
öncü kuvvetleri komutanı olan Ubeydullah b. Abbas’a kendisine engel olunmaması
için rüşvet teklif etmiştir. Onun bu cazip teklifleri Kays tarafından kesin bir
şekilde reddedilse de, Ubeydullah’ın taraf değiştirmesini sağlamıştır.( Ya’kûbî, Tarih,
II, 214-215. )
Nitekim Muaviye bütün bu kötülüklerine sahip çıkma
erdemini de şu sözlerle göstermiştir!; “Ben hilafete sizin sevginizle gelmedim;
kılıcımla (tırnaklarımla kazıyarak) yaptığım mücadele sonucunda geldim” dediği
rivayet edilmektedir. (İbn Abdirabbih, el-İkd, IV,
170.)
İmam Hasan, Muaviye’nin vaat ettiği para, altın ve
makama aldanan Müslümanlar tarafından yalnızlığa itilmişti. İmam Hasan
Müslümanların birliği için Habil olmayı tercih etmiş ve hilafeti saltanata
dönüştürmemesi, ümmete adaletli davranmayı, şartı ile hilafeti Muaviye’ye devretmişti.
Muaviye yaptığı anlaşma maddelerine uymayarak oğlu Yezid’i kendisinden sonra
sultan ilan etmiştir!.
Muâviye iktidar mücadelesinde dini, Kuran’ı ve
sünneti meşruiyeti hiçbir zaman dikkate almamıştır. Bu ise, Emevi iktidarının
sürekli biçimde dini – siyasi grupların isyanlarına sebep olduğu görülmektedir.
Emevi iktidarının siyaseti ve ayakta kalması için din çok hayati bir öneme
sahipti. Bu nedenle özellikle ulema ile ilişkileri çok önemli hale gelmektedir.
En başta ulema engelinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Çünkü iktidarını
dokunulmaz ve meşru kılmak için Tanrısal güç ile sıvazlamak şarttı. Böylece her
icraatları eleştirilemez bir din buyruğu halini alacaktı.
Emeviler,
iktidarlarına dini bir nitelik kazandırmak için bir takım hadisler yazdırdılar.
Hz. Ömer’in valilikten hırsızlıkları nedeniyle geri çağırttığı görevden aldığı
Ebu Hureyre’ye, Hz. Ömer, “Seni Bahreyn’e vali yaptığımda ayağında bir
çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın
almışsın. Sen Bahreyn’in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve
Müslümanlar için değil de senin için versinler diye mi geldin?” der ve Ebu
Huriye’yi döver. Hz. Ali de Ebu Huriye’yi yalancılıkla itham eder. (Zehebi, Siyer). Ebu Hureyre’nin bizzat
kendisinin aktardığı bir hadiste ise, Hz. Ömer ona şöyle demiştir: “Ey Allah’ın
ve Kitabı’nın düşmanı! Allah’ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin
dinarın nereden olacak?” (İbni Sa’d, Tabakat, 4. cilt). . Hz. Ayşe’de Ebu
Hureyre’ nin bir çok rivayetlerine
itiraz etmiş, bakış acısını tenkit etmiştir.
Allah resulü yanında en fazla 18 ay kalmasına rağmen
sahabe içinde en çok hadis nakleden kişi konumunda olan Hüreyre “Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanında
anlatsaydım değneği ile beni döverdi” der (Ez Zehebi, Tezkiretul Huffaz). Ebu
Hureyre’nin şu ifadesi Müslim’de geçer: “Ömer ölünceye kadar ‘Allah’ın Resulu
buyurdu’ diyemezdik” (Müslim, 1. cilt).
Emevi ler dönemi, Ebu Hureyre’nin altın çağı olduğu
söylenir. Emeviler Ebu Hureyre’ye el Akik’te bir köşk inşa edip arazi
vermişlerdir. Bu hususa yönelik; İbni
Kesir’in “El Bidaye Ve’n Nihaye” eserindeki şu hadisler, Ebu Hureyre’nin nasıl
karşılık verdiğini göstermektedir:
Ebu Hureyre rivayet eder ki: “Allah’ın Resulu
Muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: ‘Bu oku al ve cennette beni onunla
karşıla’” İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye Ebu Hureyre’den yine şu hadis
rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulu şunu derken duydum: ‘Allah, vahyini üç
kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye’” İbni Kesir, El Bidaye Ve’n
Nihaye”
Nasıl olsa Hz. Muhammed’in ağzından çıkan sözlere
kimse karşı gelemezdi. Böyle yazdırılan bir hadise göre; Muaviye, Hz. Muhammed
ile birlikte cennete gidecekti. Hz. Muhammed’in söylediği rivayeti ile
Muaviye’nin yazdırdığı hadislerden bazıları şöyleydi: 'Hz. Peygamber,
Muaviye’nin başkasının hidayetine vesile olması ve Muaviye’nin azaptan
kurtulması için Allah’tan niyazda bulunmuştur' (Age. say;31) 'Muaviye,
vahyi yazacak emin kişilerden biri olduğu için, Cebrail gelip vahyi ona teslim
etmesini istemiş.' 'Cebrail, Âyete’l Kürsi’yi yazması için Muaviye’ye kalem
hediye etmiştir.' 'Hz. Peygamber, Muaviye’ye ‘idareci olursan halka iyi davran’
demiş ve onun ileride halife olacağına işaret etmiştir.' Muâviye ile ilgili bu
rivayetlerin içerikleri, senetleri ve geliş zamanları olarak sahih hadislerle
uygunluk göstermemektedir.
Velîd b. Abdülmelik halka şu açıklamayı yapıyordu:
‘Ey insanlar! Bize itaat etmeniz ve bizimle beraber olmanız gerekir. Çünkü
şeytan cemaatten uzak olanlarla ve ayrılıkçılarla beraberdir. Biliniz ki, kim
bize karşı içindekini ortaya çıkarırsa gözlerinden çıkarırız. Kim içindekini
gizli tutarsa o zehiriyle ölsün’. Emevi iktidarı sadece idareye karşı
mücadeleyi yasaklamıyordu. Dini ve siyasi tezlerine karşı aykırı fikirleri ve
bunların yayılmasını da yasaklıyordu.
Emevi iktidarı yöneticileri, hilafetin Allah
tarafından Emevi ailesine verildiğine, idarecilere günah yazılmadığına,
hilafetin öbür dünyada cezalandırılmayacağına ve müminlerin idareye itaat
etmekle mükellef olduklarına ilişkin tezlere inanıyorlar ve bu düşünceleri din
diye yaymaya çalışıyorlardı.
Halifelerin Allah’ın iradesini temsil ettiğine inancını dini bir akide haline getiren
muaviye, Emevi iktidarının din dışı icraatlarını Allah’ın taktiri olarak görüp
bunun faturasını Allah’a kesmiştir. Kuran’da üç yerde geçen İmanın esaslarını
hiçe sayarak Kaderi de buna ilave
ettirmiştir! Günümüzde de itikat konusu olan
Kader ve alın yazısı inancının temelleri, iktidarın kurulduğu ilk
yıllarda atıldı ve sonraki halifeler tarafından da devam ettirildi. Çünkü
kaderci din anlayışı, iktidarın din politikasının önemli bir parçası olup,
idare için hayati öneme sahipti. İktidara gelinmesi, sürdürülmesi, yapılan tüm
kötülükler Allah’ın dilemiş olması bir takdirdir. O istemese olur mu idi? Olmazdı! O halde iktidara karşı gelmek
Allah’a karşı gelmektir! Yalanını Allah’a maal ettiler! Bu zihniyetin bugünkü
temsilcileri de aynı herzeyi yemeye devam etmekteler!
Emevi iktidarı Müslüman olmayanlara geniş dini hak
ve özgürlükler tanırken, kaderciliği reddeden Müslümanlara bu hakları tanımıyor,
onlara suçlu gözüyle bakıyordu. Emevilerin çok önemsediği kader anlayışına
karşı çıkan çok sayıda kişi halkın önünde öldürülmüştü.
Muaviye Emevilerde biat etme olayı şu şekilde
yapılırdı; camiye çağrılan halk ‘işittik, itaat ettik, kitap ve sünnetle amel
ettik (İbn
Hadid.IV,6. İbn Abdirabbih,IV,333; İbnu’l-Esir. Kâmil,III,148 vd;İbn Kesir,
el-Bidâye,VIII.21.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.