Muaviye gibi entrika siyaseti gütmeyen Hz Ali
feveranlarından örnek verirsek; “Andolsun Allah'a ki Ümeyyeoğulları, Allah'ın
hiçbir harâmını helâl saymadan, hiçbir dînî bağı çözmeden bırakmazlar bu işi.
Taşla, kerpiçle yapılmış bir ev, ovaya kurulmuş bir çadır kalmaz ki zulümleri,
oraya girmemiş olsun; hiçbir yurt bulunmaz ki onların cevrine karşı koysun da
yıkılmadan dursun”[Hz Ali’nin Hutbeleri]
HZ ALİ NİN MUAVİYEYE YAZDIĞI MEKTUP
"Kavmimiz (Kureyş), Peygamberimizi öldürmeyi,
kökümüzü kurutmayı arzulayarak aleyhimize komplolar kurmuş, başımıza alçakça
işler açmıştı. Bizden huzuru alıp yerine korkuyu bırakmış, sarp dağ (Ebu Talib
vadisinde) yamaçlarında yaşamaya mecbur etmiş, aleyhimize savaş ateşini
yakmıştı. O halde Allah, dininin etrafından kötülüğü kovmamızı, kimseye onun
hürmetini çiğneme fırsatı vermememizi irade etti. Müminimiz, bununla ecir
kazanmak istiyor; kâfirimiz ise soyunu koruyordu. Kureyş'ten İslam’ı kabul
edenler, diğer kabilelerle yapmış oldukları anlaşmadan, ya da kendi aşiretinin
himaye etmesinden dolayı, bizim karşılaştığımız zorluklardan ve öldürülme
tehlikesinden güvende idiler.
Savaş kızışıp
insanlar hücum edince Resulullah (s.a.a), ashabını Ehl-i Beyt'iyle korur;
kılıçların ve mızrakların karşısına onları sürerdi. Böylece Ubeyde İbn-i Haris
(Rasulullah'ın amcası oğlu), Bedir'de; Hamza, Uhud'da; Cafer, Mute'de
öldürüldü. Birisi de -ki isteseydim ismini söylerdim- onlar gibi şehit olmak
istedi; fakat onun eceli ertelenmiş, onlarınki gelmişti.
Şu yaşadığım çağa ne kadar da şaşıyorum! Allah'ın
dinini savunmayan ve benim gibi bir geçmişi olmayan birisi (Muaviye) benimle
aynı seviyede tutuluyor! Oysa değil o, hiç kimse bu seviyeye ulaşmamıştır. O
seviyede olduğunu iddia eden birisini ben tanımıyorum ve Allah'ın tanıyacağını
zannetmiyorum. Her halükarda hamd Allah'a mahsustur.
Osman'ın
katillerini teslim etmemi istemene gelince; ben bu işi inceleyip, düşündüm.
Onları sana veya bir başkasına vermem mümkün değil. Ömrüme yemin olsun ki
azgınlığından, ayrılıkçılığından vazgeçmezsen, yakında onların seni istediğini
öğreneceksin. Onların seni istemesi, seni de karada, denizde, dağda ve ovada
onları arama zahmetinden kurtaracaktır. Belki bu isteğin seni gamlara gömecek
ve sana mutluluk vermeyecektir. Selam, ehil olanın üzerine olsun."
"Ey muviye! Örtündüğün bu ziynetleriyle
süslenmiş, lezzetleriyle aldatan dünyanın perdeleri önünden kalkınca ne olacak
haline? Seni çağırmış sende kabul etmişsin. Seni yönetmiş sende uymuşsun;
emretmiş, itaat etmişsin. Yakında önün alındığında bir kurtarıcıda
bulamayacaksın. Bu işi bırak da hesap gününü düşünmeye bak. Önüne gelen
tehlikelere karşı tedbirini al ve azgınların sözüne uyma. Eğer bu sözlerime
uymazsan sana gaflete düştüğün şeyleri bildireceğim. Çünkü sen içinde
bulunduğun nimetlere aldanmışsın. Şeytan boğazına sarılmış, seninle emeline ulaşıp
canına ve kanına girmiştir.
Ey Muaviye!
Geçmişte bir hizmetin ve üstünlüğün olmadığı halde, nasıl halkın iradesini
üstlenir, ümmetin hakimiyetini ele geçirirsin! Kötülüğe isyana sevk eden
hallerden Allah a sığınırız. Arzularının aldatıcılığına kapılıp gitmekten,
içinin ve dışının bir olmayışından seni sakındırırım.
Savaşa
çağırdın; öyleyse halkı bir yana bırak tek başına karşıma çık. Böylece iki
tarafıda savaş meşakatinden kurtar. Hangimizin basireti körelmiş, hangimizin
kalbi kararmış belli olsun. Ben Ebul Hasan ım. Bedir de atanın( Utbe bin
Rabia), dayının(velid bin utbe nin) kardeşinin(hanzele) başını yararak öldüren
benim. O kılıç hala yanımda ve yine aynı yürekle düşmanımla karşılaşırım. Ben
ne dinimi değiştirdim, ne de yeni Peygamber uydurdum. Ben sizin isteyerek terk
ettiğiniz, zorla ve istemeyerek girdiğiniz yol üzereyim.
Zannınca
Osman ın kanının alınmasının peşindesin. Halbuki sen Osman ın kanının nerde
döküldüğünü biliyorsun. İstiyorsan git oradan iste.
Isırıldığını anlayınca, savaş korkusuyla ağır
yükler altındaki develer gibi bağırdığını ve kendi ordunla peş peşe yiyeceğiniz
darbelerden, başınıza gelen musibetlerden, sürekli kayıp vermenizden sızlanarak
beni Allah ın kitabına davet ettiğinizi görür gibiyim. Halbuki bulunduğun
ordu(Allah ın kitabını inkar eden) inatçı kafirler veya biatinden el çeken
hainlerdir." ( Kitabu Sıffin Nasr bin Mezahim Tarihi dimeşk İbn i
asakir Ensab ul eşraf s 279 El ikdul Ferid
s. 2 s. 33 ibn abdurabbih).
Kitab-u Sıffin, s.29, Nasr bin Mezahim; el-İmame
ve's-Siyase, c.l, s.93, İbn-i Kuteybe; el-İkd'ııl-Ferid, c.2, s.284, ve c.4,
s.322, İbn-i Abdurabbih; et-Tarih c.5, s.235, Taberi; Tarih-i Dimeşk, İbn-i
Asakir; Bihar'ul-Envar, Kitab'ul-Fiten ve'l-Mihen, Meclisi; Tezkiret'ul-Havas,
s.82, İbn-i Cevzi
el-Futuh c.2, s.431, A'sem'ul Kufi; el-Kamil c.l.
s.193, Muberred; Kitab-u Sıffın, s.64, Nasr bin Mezahim; el-İkd'ul-Ferid c.2,
s.284, İbn-ı Abdurabbih; Uyun'ul-Ahbar, c.l, s.267, İbn-i Kuteybe; Cemheret-u
Resail'il-Arab, c.l, Ahmed Zeki Safvet; el-İmame ve's-Siyaset, c.l, s.87, İbn-i
Kuteybe; et-Tezkire, s.84, İbn-i Cevzi
Kitab-u Sıffın, s.55, Nasr bin Mezahim;
el-İkd'ul-Ferid, c.2, s.232, İbn-i Ebdurrabbeh; el-İmame ve's-Siyase c.l, s.95,
İbn-i Kuteybe; Bihar'ul-Envar; c.8, s.470 Meclisi
Kitab-u Sıffın, s.85, Nasr bin Mezahim;
el-İkd'ul-Ferid, c.4, s.335, İbn-i Abdurabbih; Ensab'ul-Eşraf, s.282, Belazuri;
el-Uyun ve'l-Mehasin, c.2, s.76, Şeyh Mufıd; el-Menakıb, s. 176, Hatip Harezmi;
Bihar'ul-Envar, c.8, s.547, Meclisi; el-Ehbar 'ut-Tival, s. 145, Dinveri
Kitab-u Sıffın, Nasr bin Mezahim; Tarih-i Dimeşk,
İbn-i Asakir; Ensab'ul-Eşraf, s.279, Belazuri; el-İkd'ul-Ferid, s.2, s.33,
İbn-i Abdurrabbih
Cemheret-ıı Resail'il-Arab, c.l, s.422; et-Taraz,
c.2, s. 123, Seyyid el-Yemani; Bihar'ul-Envar, c.8, s.540,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.