4 Aralık 2018 Salı

KURANDA GEÇEN NEBİ VE RESUL KAVRAMLARI NE ANLAMA GELMEKTEDİR?


Resul ve Neby Muhammed as iki sıfatıdır.......Resulluk sıfatı risalet ile ilgilidir....Neby lik sıfatı ise Nubuvet ile ilgilidir......Resul oldugunda elçi olur. Elçi efendisinin haberini taşıyandır! Elçinin kendi sözü olmaz! Ben sana git babana selam söyle dedigimde sen benim resulum olursun yani elçim. Babana gider dersinki Ramazanın selamı var! Yani benim sözümü söylersin,benim mesajımı iletirsin, agzından çıkacak olanlar benim sana söylediklerim olur, sen orda beni temsil edersin  kendi sözünü degil!  Buharideki söz ise gerçekten söylemiş ise Muhammedin AS  sözü olur Allahın sözü degil! Ayetlerde kendisi ile ilgili oldugunda asla Resul ifadesi geçmez! Ayetler hep Neby der. Ey Nebynin hanımları der, ey Neby sen niye Allahın helal kıldıgını kendine haram kılıyorsun der, ey Neby der düşman tam beli kırılmadan esir almak bir Neby e yakışır mıı der. Nebynin hanımları sizin annenizdir der...kendisinden bahsettiginde hep Neby der Resul demez!  Resul elçi demektir elçi efendisinin haberini taşıyan demektir....Buharideki resul sözü dedinizmi buharidekilerin hepsi vahy Allah sözü demiş olursunuz.
Vahynin meşrusu, zayıfı,haseni, mutevatiri, sahihi olmaz. Allah kendi sözü için ''ahsenel hadis'' der.(sözlerin en güzeli)
İçinde tezat bulunmayan çelişki taşımayan,şüphe uyandırmayan,saglamlaştırılmış söz demektir.
Bu tür anlamlandırmalar yapıp Resul diye geçen ayetleri Buharide yazılanlar olarak anlatılması doğru değildir.


KURAN'I MUBİNDE NEBİ KAVRAMI
Kuran'da nebiyallah, nebiye itaat edin, nebinin haram kıldığı, nebiye uymayanların cehenneme, uyanların ise cennete gideceği ile tek bir ayet yoktur. Kuran'da Muhammet as'a Eleştiri yapılırken ey resul niye böyle yaptın denmez, ey nebi sıfatı ile yanlış yaptığı eleştirilir.Buda elçinin şari değil müteşerri olduğu, hatasız değil hatalı bir beşer olduğunu üzerine basa basa vurgulanır.
“Nebî”, Kur’ân-ı Kerîm’de tüm türevleri ile birlikte 160 yerde tekil ve çoğul halde 75 yerde Bunlardan 69 tanesi mekkî, geriye kalan 91 tanesi medenî olarak gelmektedir
Nebî (Nübüvvet)’in Sözlük ve Terim Anlamı Sözlük Anlamı: Nebî kelimesinin türetildiği kök hakkında dil bilginleri, iki görüş ileri sürmüşlerdir. Birincisi, sonu hemzesiz ve şeddeli olan “en-nebîyyü” veya “en-nebî”; ikincisi, hemzeli olan “en-nebîü” şeklidir. Buna göre nebî kelimesi sözlükte türediği kök itibariyle iki farklı anlamı ifade etmektedir.
A- Nebî, “büyük fayda sağlayan haber” mânasına gelen “en-nebee” şeklinde hemzeli bir kökten türemiştir. Arapça dil kurallarına göre telaffuzu kolay olsun diye nebî kelimesinin sonundaki “hemze”, “ya” harfine dönüştürülerek “en-nebî” şeklini almıştır. Buna göre nebî, İsm-i fâil mânasında sıfat-ı müşebbehe olan “fe‟il” sigasında bir kelimedir. Anlamı da “haber getiren, tebliğ eden” demektir
Nebî kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de (çoğu zaman İncil’de olduğu gibi) “gelecekten haber veren” anlamına gelmez, kelime olarak ‘’haber verici’’ anlamına gelir
“Nebî” kelimesi Kur’ân’da sadece peygamberleri ifade etmek için kullanılmıştır. Nübüvvetin mahiyeti hakkında dataya ait bilgiler mevcut değildir. Bazı âyet-i kerimelerde bir takım kimselere “kitap, hikmet ve nübüvvet verilmiş”olduğundan bahsedilmektedir
“Nebî” ile “resûl” kelimesi arasında farklılık olmadığını iddia edenler olmuşsa da bu iddia, hem nass hem de kelimelerin sözlük anlamları açısından pek tutarlı gözükmemektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu iki kavram arasında fark olduğuna delâlet eden en önemli âyet Hacc suresinin 52. âyetidir. Bu âyet, önce ele aldığımız diğer iki âyet gibi yorumlanarak değil, açık olarak bu hususu ortaya koymaktadır: “Biz hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, o bir temennide bulunduğunda şeytan onun arzularına (bir şey) katmaya kalkışmış olmasın.”Nebî ile resûl arasındaki fark daha güncel bir şekilde ifade edilecek olursa, tasavvur ile nizam, inanç ile hukuk, düşünce ile pratik arasındaki fark gibidir.
Resûl ile nebî kelimesi arasında ince bir fark olduğu da söylenmektedir. Çünkü daha önce de zikrettiğimiz Hacc suresinin 52. âyetinde nebî kelimesi resûl kelimesine atfolunuyor. Ma’tufun, ma’tufun aleyhden başka olması zarureti vardır. “Biz Senden önce hiçbir resûl ve nebi göndermedik ki...” cümlesi, “Oraya hiçbir amir ve memur gelmedi ki...” cümlesine benzer. Eğer resûl ile nebî eş anlamlı olsaydı, belâğatlı olan Allah’ın bu sözünde birbirine atfolunarak tekrar edilmeleri güzel olmazdı. Öyle ise bu atıf, resûl ile nebî arasında farkın olduğuna delâlet eder
“Nebî” ile “resûl” kelimesi arasında farkın olduğuna işaret eden âyetler incelendiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:
1. Nebî kavramı resûlden daha geneldir. Zira nebînin sahip olduğu nübüvvet özelliği resûl olan peygamberler için de sözkonusudur. Resûllerin taşıdığı risalet ise sadece kendilerine ait bir özelliktir.
2. Nebî, kendinden önce gelen peygamberlere indirilmiş olan kitaplarla hükmeden, kendilerine kitap verilmeyen peygamber olduğu söylensede doğru değildir. Resûl, kendisine özel bir kitap ve şeriat vahyedilen peygamberdir.
3. Resûl, kendinden önce gelen şeriatların hükümlerini ortadan kaldırdığı halde, nebî olanlara öyle bir özellik verilmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de nebî ile resûl kelimesinin birlikte kullanıldığı âyetler bu iki kavram arasında bir mukayese yapılmasına imkân vermektedir.
Â’raf sûresinde Hz. Peygamber’in “hem nebî hem de resûl” olarak vasıflandırılmış olması ilk bakışta bu ikisi arasında bir fark olmadığını gösterse de müfessirler, bunun aslında ikisi arasında fark olduğunu gösterdiğini söylemişlerdir. Âyette geçen nebî, resûlden sonra zikredilmek suretiyle risalete dikkat çekilmektedir. Burada resûl kelimesi elçi anlamında kullanılmış, terim anlamı dikkate alınmamıştır. Meryem sûresinde geçen âyette de Mûsâ ve İsmail (a.s.) hem nebî hem de resûl olarak zikredilmektedir. “Kitapta, İsmail’i de an. Çünkü o, va’dinde doğru olan ve hem resûl hem de nebî olandır.” Burada da nebî resûle atfedilerek risalet te’kid edilmektedir
Bütün Nebiler aynı zamanda resuldür. Allah bütün Nebilere kitap, hikmet ve nübüvvet vermiştir (Enam 82-90, Bakara 213) ve Nebiler kitabı tebliğ ederken Resul olmuştur. Nebilik bir ünvan, Resulluk bir görevdir. Ahzab suresinin 38. ve 39. ayetlerinde bütün nebilerin tebliğ yaptığını, dolayısıyla tüm nebilerin aynı zamanda resul olduğunun teyitini görüyoruz.
Peygamber farsçadan gelen bir kelimedir ve haber getiren kişi demektir. Nebi ise kelime anlamı itibariyle Allah'tan vahiy aldığı için değeri yükseltilmiş zat anlamına geliyor (Bkz. Ahzab 6Müminlerin kendi canlarından daha değerlidir, çünkü vahiy alıyor), yani aslında peygamber kelimesinin tam zıttı olarak haberdar edilen kişi demektir. Nebiler kavimlerinin içinden seçilmiş kişilerdir. (Örneğin Bakara 130-İbrahim, Ali İmran 33-Adem, Nuh, Araf 144-Musa, Enam 84-87)
Resul'de kelime olarak elçi demektir. Muhammed A.S. üzerinden örnekleyecek olursak, 40 yaşında Nebi olmuştur ve ölene kadar da hep Nebi kalmıştır. Fakat tebliğ görevini yerine getirirken Resuldür. Bakara suresinin 89. ayetinde "Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum", aynı surenin 101. ayetinde "Ve lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum" diyerek birinde kitap iğerinde resul kullanılarak aynı kalıp kullanılmıştır. Yani kısaca Resul eşittir Kitap diyebiliriz.
Bu yüzden de Kur'an'da Allah'a denk olarak Allah ve Resulüne itaat, Resule saygı, Resulü örnek alma emri verilmektedir, çünkü Resul Allah'tan aldığı vahyi iletmekten başka bir şey yapmaz. Dolayısıyla Nebiye itaat emrini Kur'an'da bulamıyoruz. Ayrıca şunu göz ardı etmemeliyiz. Nebi ve Resül ayrımının muhakkak bir hikmeti vardır ve Allah öylesine kitabında bu iki kavramı kullanmamıştır.
Resule itaatın zorunlu, nebiye itaatın zorunlu olmadığını ayetlerle açıklayalım. Ahzab suresinin 37. ayetinde Nebi ashabdan Zeyd'e eşini boşamaması emrini (emir kipinde tavsiye) veriyor fakat onun ayetin devamında buna uymadığını anlıyoruz. Burda boşanmama tavsiyesini veren Resul olmasının mümkünatı yoktur, keza Kur'an'da boşanmanın haram değil aksine detaylı bir şekilde örneklendirilerek mümkün olduğunu görüyoruz.
Bir başka bir örneğe Mücadele süresinin 1. ayetinde rastlıyoruz. Bir mümin kadının nebiye gelip tartıştığını görüyoruz ayetde. Nebinin bu olayda sustuğunu ya da kadına hak vermediğini ya da elinde konuyla ilgili ayet olmadığı için geri çevirdiğini çıkarabiliriz. Bunun üzerine kadının Allah'a şikayetde bulunduğunu görüyoruz ki şikayet edilen muhtemelen verilen karar dolayısıyla Nebi.
Enfal suresinin 5. ve 6. ayetlerinde savaş etmek üzere yola çıkan Nebi'yle müminlerin tartıştıklarını görüyoruz. Tevbe 20, Tevbe 100, Enfal 74 ve Fetih 29'da ashablar, önceki verilen örnek ayetlerde olduğu gibi ne kınanmışlar, ne dışlanmışlar ne de herhangi başka bir yaptırıma uğratılmışlardır. Resule itaat ve Nebiye itaat aynı olsa, ashabın Muhammed A.S.'la tartışmaya girmesi mümkün olabilirmiydi?
Konuya bir başka açıyla bakmak için Nebinin eşleriyle yaşadıkları ve Nebinin eşlerine hitap edilerek indirilen ayetleri inceleyelim. Ahzab suresinde Nebi eşleri diye hitap edilerek Allah'a ve Resul'üne itaatden bahsedilir (31). Burada dikkat edilmesi gerek nokta, itaatin nebiye, kocaya değil yine Allah ve Resulüne olması gerektiğidir.
Tahrim suresinin 1. ile 5. ayetleri arasında Nebinin iki eşiyle yaşadığı bir sorundan bahsedilir. Sorun ne olursa olsun, bu ayetlerden kocalarına, Nebi Muhammed'e karşı geldiklerini, tartıştıklarını ama Resul'e itaat etmelerinin kendilerine emredildiğini görüyoruz.
Mümtehine suresinin 12. ayetinde aynı zamanda siyasi bir lider olan Nebi'ye gelen kadınlarla anlaşma yapmak için şartlar sıralanırken, marufta nebiye isyan etmemeleri şartını görüyoruz. Bundan yapılacak olan çıkarımlar, Nebinin maruf olmayan işlerinin olabileceği ve bunda bir itiraz hakkının olduğu dolayısıyla maruf olmayan işlerde itaatin de söz konusu olmadığıdır.
Buraya kadar Resul ve Nebi ayrımı ve Resule itaat ve Nebiye itaat arasındaki fark ortaya çıkmış oldu inşaallah. Eğer Nebi ve Resul arasında ayrım yapmadan sadece Peygamber kavramını kullanırsak, ortaya çelişkiler çıkacaktır. Faakat biz Kur'an'da çeliki olmadığını biliyoruz (Nisa 82, Bakara 2)
Örneğin Nebi ve Resul kelimelerini ayırt etmeden bakacak olursak Araf 157 ve Tahrim 1 arasında bir çelişki olduğunu zannedebiliriz. Bir taraftan helal ve harama karar verebilen bir peygamber, diğer tarafta haram kıldığı için uyarılan bir peygamber görüyoruz.
Ahzab suresinin 57. ayetinde Allah'ı ve Resulünü incitenlerin lanetlendiğini okuyoruz. Aynı surenin 53. ayetinde ashabın Nebiyi üzdüğünden bahsediliyor. Her iki ayetdeki kavramları Peygamber olarak kullanırsak ortaya çıkan çelişki açıktır.
Yine Ahzab suresinin 36. ve yukarıda da bahsedilen bir sonraki olan 37. ayetde de Resul ve Nebi kavramlarının Peygamber olarak kullanıldığında çelişki olduğu görülecektir.
Örnekler Nisa 65-Mücadele 1, Nisa 115-Enfal 5-6, Ahzab 30-33-Tahrim 1-5 şeklinde çoğaltılabilir.
Ashabın Muhammed A.S.'a "söylediğin Allah'tan mı yani vahiy mi" şeklinde soru yönelttiği rivayetleri bulunmaktadır. Bunu Hucurat suresinin ilk ayetleri de desteklemektedir. 2. ayetde ashaba Nebinin sesini bastırmamaları ve hemen akabinde 3. ayetde Resulün yanında seslerini kısanlardan bahsediliyor. Nebi ve Resul farklı kişiler değil. Dolayısıyla Muhammed A.S. konuşurken onun sesinin bastırılmaması gerekiyor, çünkü kendisinin tebliğ mi yaptığı ya da içtihat mı yaptığı önce anlaşılmalıdır.
MUHAMMED İSMİNİN KURAN’DA KULLANILIŞ TARZI
Diğer bir ilginç nokta da Kuran’da, Peygamberimiz’in ismi olan Muhammed’in geçtiği 4 ayetten 3’ünde de Muhammed’in elçi olduğu vurgulanmasıdır.
Muhammed yalnızca bir elçidir.Ali İmran Suresi 144
Muhammed Allah’ın elçisi ve Peygamberler’in sonuncusudur.Ahzab Suresi 40
Muhammed Allah’ın elçisidir. Fetih Suresi 29
Kuran’da Muhammed isminin geçip elçiliğin vurgulanmadığı tek ayette ise Muhammed’e indirilene inanılması yani Kuran’a inanılması gerektiği söylenir.
İman edip, salih işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene ki, O Rablerinden bir gerçektir iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir.
Muhammed Suresi 2
Peygamberimiz’in Muhammed ile aynı köke sahip Ahmed ismiyle (veya sıfatıyla) geçtiği tek ayette ise Ahmed’in elçiliği vurgulanır.
Hani Meryem oğlu İsa “Ey İsrailoğulları, gerçekten ben sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi Ahmed olan bir elçinin de müjdecisiyim” demişti.Saff Suresi 6
Daha evvel gördüğümüz gibi Kuran’da hiçbir yerde ”Allah’a ve Muhammed’e itaat edin.” diye bir ifade bulunmaz.
Kuran’da sürekli “Allah’a ve elçisine itaat edin.” şeklinde bir ifadenin geçmesi Hz. Muhammed’e, ancak elçilik vazifesinden dolayı itaat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Muhammed isminin geçtiği tüm ayetlerde(biri hariç) elçiliğinin vurgulanması, tek istisna ayette ise Muhammed’e indirilene(Kuran’a) uyulması gerektiğinin söylenmesi tüm yanlış anlamalara kapıları kapatmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.

KURAN VE NEBEVİ SÜNNET: BUGÜNKÜ HALİMİZİ BEN BÖYLE OKUYORUM! YA SİZ!!!?

KURAN VE NEBEVİ SÜNNET: BUGÜNKÜ HALİMİZİ BEN BÖYLE OKUYORUM! YA SİZ!!!? : MAKSAT DİN KAYGISI VE HAKİKATLERİN ORTAYA ÇIKARTILMASI İSE ; insa...