Ebû Hanîfe rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tabi tutar. Mana açısından Muhammed’e (a.s) atfedilemeyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmez. Bu şekilde 200 kadar hadise aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden hadisleri dinde “mutlak nass” gören hadisçiler tarafından şiddetle tenkit EDİLMİŞTİR.
”Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum,” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Lâkin bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’ân’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’ân’a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur’ân’da şöyle belirtilir:
“Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mâni olamazdı.” (Hâkka, 69/45-47)
Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina eden kadın ve erkek..” (Nur, 24/2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını nefyetmemiştir. Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (Nisa, 4/16) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil, Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80) buyurmaktadır. (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Bs., İFAV Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 24-25)”
EHLİ HADİSCİLERİN İMAMI AZAMA YAPTIKLARI ACIMASIZ ELEŞTİRİ VE İTHAMLARI
Ahad haber konusunda fakihler, muhaddisler ve kelamcılar arasında farklı görüşler mevcuttur. İbn Termiyenin haber-i vahidi kabul ettiğini söylediği alimler arasında da farlı görüşler mevcuttur. Ehl-i Rey ekolünün öncülerinden Ebu Hanife, haber-i vahidin kesin bilgi ifade etmediği görüşündedir.
Ebu Hanife, haber-i vahid olan hadisleri metin açısından tenkit etmesi ve bir kısmını reddetmesi nedeniyle Ehl-i Hadis mektebinin amansız saldırılarına uğramıştır. Hadise karşı Ebu Hanife’ Den daha cüretli birisini görmedik diyen nakilciler, onun iki yüz hadise muhalif fetvalar verdiğinden bahsetmişlerdir.
Ehl-i hadis ekolünün Ebu Hanife’ye yönelttiği bazı eleştiriler şunlardır:
* İmam Ahmet’in: ‘Allah bu zatı hadis için yaratmıştır. Diyerek hadis ilmindeki ehliyetini takdir ettiği meşhur muhaddislerden Ahmet b. Mehdi: ‘Ebu Hanife, ilim nedir, bilmezdi. Dalalete düşürdüğü insanların vebali yarın kıyamet günü sırtına sarılacaktır. Hak bile olsa Müslümanların tutundukları dini bağları, teker teker söküp atan Ebu Hanife’nin reyini ve görüşlerini kabul etmeyiniz.
* Evzai: ‘‘onu itham etmemizin sebebi, kendisine hadis getirildiği halde, onu bırakıp başka türlü hüküm vermesidir.(19)
* İbn Teymiyye’nin kaynakları ara sında önemli bir yere sahip olan İmam Buhari, Ehl-i Reyin reisi olan Ebu Hanife’yi zayıf bir hadis ravisi olarak görüyor, kendisini metruk sayıyor. Ve halktan biridir, Diyordu. Ne Buhari, ne de Müslim’de Ebu Hanife’den tek bir hadis rivayet edilmemiş olması bile ehl-i hadis ile ehl-i rey arasındaki geçimsizliğin ve uyuşmazlığın derecesi hakkında bize fikir verebilir.’(20)
* Hadis ve Hicaz fıkıh hareketinin başında bulunan İmam Malik şöyle demiştir: Ebu Hanife fitnesi, İblis fitnesinden daha zararlıdır. (21)
* İmam Ahmet: ‘Ebu Hanife’nin reyi de hadisi de zayıftır.’ (22)
* Süfyan es-Sevri, Ebu Hanife’nin vefat haberini alınca, derin bir memnuniyet duymuş ve: Elhamdülillah, Allaha şükürler olsun. Birçok insanın belaya düşmesine sebep olan kişiden bizi afiyette kıldı.’(23)
Hadisleri mutlak nass olarak gören İbn Teymiyye ve yukarıda bahsettiğimiz ehl-i rey ekolünün öncülerinden Ebu Hanife arasındaki fark şudur: Ebu Hanife sünnet ve hadisi birbirinden ayırır ve her hadisi sünnet olarak telakki etmez. Oysa İbn Teymiyye ve ehl-i hadis bir konu hakkında sağlam senede sahip bir hadis bulduklarında bunu mutlak nass yani sünnet olarak telakki eder ve o hadisle amel etme cihetine giderler.
Ebu Hanife ise hadisleri sadece isnad zinciri açısından ele almaz. Aynı zamanda hadislerin metinlerini de göz önünde bulundurur. Böylece o, metnin Kuran’ın muhkem naslarına karşı çelişkide olup olmadığına daha çok önem verir. Bu noktada o, sahabeden Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe’nin yolunu izler.
Bundan dolayıdır ki, Ebu Hanife kendisine sunulan iki yüz hadisi kabul etmemiş veya onların hilafına kendi reyi ile hüküm vermiştir.(24) Bu özelliği ile o; Ebu Hureyre’yi, yanlış ve eksik rivayet ettiği için tenkit ve zemmeden Hz. Aişe ile ortak görüşe sahiptir.
Kanaatimizce İbn Teymiyye ve ehl-i hadisin sünnet konusundaki yaklaşımı İslam düşüncesinin rey yani akletme konusundaki özgür ve esnek bakış açısını daraltmıştır. Daha sonra Selefiyye hareketi adını alacak bu ekol, çok sert ve kesin bir dille kendi saflarında yer almayan Müslümanları tekfir etme cihetine kadar gitmişlerdir.
Peygamber (s)’in sünneti olarak gördükleri zayıf, sahih, garip vb. birçok hadisi dinde uyulması zorunlu kurallar bütünü olarak görmüşler ve hemen her konuda helal, haram, bid’at gibi terimlerle Allah’ın hududuna müdahale etmişlerdir.
Şurası unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kur’an’ı belirleyen sünnet, hadis veyahut icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kur’an’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, korunmuş olan Kur’an’dır. (25)
Notlar:
16. Yunus V. Yavuz, İctihad Felsefesi, s.86, işaret Yay., istanbul/1993.
17. Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesi nin Özellikleri, s. 98, Dergah Yay.,İst./1979.
18. A. g. e., s. 57.
l9. Ibn Kuteybe, Hadis Müdafaası, s. 125, Kayıhan Yay., İsl.71989. 2, Baskı.
20. Uludağ, a. g. o., s. 58.
21. A. g. e., s. 99.
22. A. g. e., s. 99.
23. A. g. e., s. 99.
24. A. g. e., s. 98.
25. Hamza Türkmen. ‘Hz. Muhahammed’in Sünnetini Doğru Anlayabiliyor muyuz’, Hak Söz, Sayı: 20. s. .5.
Ayrıca bkz.:
‘ İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, (Bombay,!983), XEV. 148-282 (Kitabu’r-Radd âlâ Ebî Hanife).
‘ Hilmi Merttürkmen, Buhari’nin Ebu Hanife ‘ye İtirazları ve Aralarındaki İhtilaflar. (Basılmamış doktora tezi, A.Ü. İslamî İlimler Fakültesi, Erzurum).
‘ Muhammed Gazali, Fatihlere ve Muhaddislere Göre Nebevi Sünnet. İslami Araştırmalar Yayınları.
‘ , Hz. Aişe’nin Hadis Tenkidçiliği (A.Ü.İ.F. dergisi, c.XK. Ankara,!973).
‘ Muhammed Avvâme, İmamların Fıkhi İhtilaflarında Hadislerin Rolü, (2.bsk.. Ist.,l988).
‘ Doç. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Fecr Yayınları
Selefîlerin Yolunu Tâkip Ettikleri ve Bunu Dinin Görevi Olarak Bildikleri Âlimlerin Ebû Hanife Hakkında Görüşleri
MUHAMMED BİN İDRİS EŞ-ŞÂFİÎ (İMAM ŞÂFİÎ): "Ebu Hanife'nin reyini sihirbazın ipine benzetiyorum. Şöyle çekersen sarı, böyle çekersen yeşil gelir."; “Ebu Hanife, Kur’an ve Hadis câhilidir.”; “Yazdığı kitapların yarısından çoğu Kitap ve Sünnete muhaliftir.”
MÂLİK BİN ENES (İMAM MÂLİK): "Dinde hile yaptı" der. Ebu Hanife'nin, eline kılıç alıp bu ümmete karşı savaşma­sının, kıyas ve reyi onlar arasında yaymasından daha ehven olacağını söyler. İbn Adiyy’in naklettiğine göre; İmam Mâlik, “Ebu Hanife beldenizde anılıyor mu?” diye sorduğunda "evet" cevabı alınca; “O beldede durulmaması gerekir” diyor.
İMAM AHMED BİN HANBEL: “Ehl-i Re’yden, Ebû Hanife ve ashâbından hadis rivayet olunmaz.” Derdi. Ona göre, Ebu Hanife'nin meclisinde bulunmak bile bir cerh sebebidir.
BUHÂRÎ: Ebû Hanife’yi cerh etmiş, hiçbir hadisini kitabına almamıştır. “Ebû Hanife, mürciedendir. Re’y ve hadisi terk edilir. Buhari’nin, "Sahih"inde zaman zaman "bazı insanlar dediler ki" diye başlayarak üstü kapalı bir biçimde Ebu Hanife'yi ve onun görüşlerini tenkid ettiği bilinmektedir.
MÜSLİM BİN HACCAC (İMAM MÜSLİM): "Ebu Hanife, rey sahibidir. Hadisi muztaribdir ve fazla sahih hadisi yoktur.” der ve Ebû Hanife’yi cerheder, hiçbir hadisini kitabına almaz.
NESÂÎ: O da Ebû Hanife'yi cerhedenlerdendir. Nesâî, Ebu Hanife hakkında şöyle der: "Hadiste kuvvetli değildir. Rivayeti az olmasına rağmen hata ve galatı çoktur."
EVZAÎ: “Biz onu, kendisine bir hadis ulaştığı halde başka bir görüşle hadise muhalefet ettiğinden dolayı kınıyoruz."
SÜFYÂN-I SEVRÎ: Süfyân, Ebû Hanife’nin ölüm haberini alınca; "Elhamdülillah!” diyor ve ilâve ediyor: “O İslâm’ı ilmek ilmek çözen birisiydi. İslâm’da ondan daha uğursuz biri doğmamıştır." Ebu Hanife'yi iki veya üç kere tevbeye dâvet ettiğini söyler.
KADI ŞERİK: Şerik'e sorulur. Ebu Hanife'yi neden dolayı tevbeye davet ettiniz? Şerik'in cevabı kesindir: "Küfürden." Yine, Şerik şöyle der: "Kûfe'nin dört bir ta­rafında içki satıcısı olmak oralarda Ebu Hanife'nin kavliyle konuşan birinin bulunmasından daha hayırlıdır"
İBN EBÎ ŞEYBE: Buhârî’nin naklettiğine göre o, Ebû Hanife hakkında şöyle demiştir: "Onun bir Yahudi olduğu kanaatindeyim"
EBÛ ZUR’A ER-RÂZÎ: Ebû Hanife, cehmiyye’ye şiddetle karşı çıktığı halde; onu cehmiyyeden sayar ve hadis konusunda zayıf olduğunu söyler.
İBN KUTEYBE: Ebu Hanife ve talebelerini Mürcie'ye mensub kimseler arasında sayan İbn Kuteybe, bunların da içinde yer aldığı rey ehlini "mazeretsiz olarak Kur'an'a ve Resulüllahın sünnetine muhalefet” ile suçlar.
UKAYLÎ: Ebû Hanife’yi yalancı, hadis ve reyine güvenilmez, sahtekâr, zaman zaman küfre düşen bir insan olarak takdim etmiştir.
HAMMÂD BİN SELEME: "Ebû Hanife bir şeytandı. Resulullah’ın (s.a.s.) hadislerini alır, ama re’yi ile reddederdi."
VEKÎ’: İmam Şâfii’nin hocası Vekî’ şöyle der: “Ebû Hanife, Hasen b. Salih'i kasdederek: "Annesiyle nikâhlansa bile imanı Cebrail'in imam gibi­dir" dedi. Bundan sonra Şerîk, onun ve ashabının şehadetini kabul etmedi. Sevrî ise ölene kadar onunla konuşmadı."
İBN EBÎ DÂVUD: “Ebu Hanife'yi kötüleme konusunda ule­manın icmâı vardır.” (Ne kolay icmâ var diye iddia edebiliyorlar!) “Çünkü Basra'nın imamı Eyyüb es-Sahtiyânî, Kûfe'nin imamı Sevrî, Hicaz'ın imamı Mâlik, Mısır'ın imamı Leys b. Sa'd, Şam'ın imamı Evzâî, Horasan'ın imamı Abdullah b. Mübarek onun aleyhinde ko­nuşmuşlardır.”
İBN HIBBÂN: Ebu Hanife'ye yönelik ithamlarını şu şekilde maddeleştirebiliriz:
Hadis bilgisi zayıf, rivayet ettiği 130 hadisin 120’sinde hata etmiş,
200 civarında hadis ri­vayet etti. Bunlardan sadece dördünde isabet etti. Geri kalanların ya isnadını karıştırdı ya da metnini değiştirdi" (İtham ettiği iki maddedeki ifadenin birbirleriyle çeliştiğine dikkat)
Mürcie'den ve ircaya davet ediyor,
Küfürden iki defa tevbeye davet edildi. (Sevrî'den naklen),
Kur'an mahlûktur diyor,
Bu ümmetin fitnecisi (Sevrî’den naklen),
Muhammed’in (s.a.s.) dinini değiştiren,
Hz. Peygamberin bir hadisine hezeyan, başka bir hadisine hurâfe diyen,
Domuz eti yiyen bir kimse hakkında ne dersin? diye soran birisine: “Bir şey gerekmez” diyen,
Allah'a yakınlık maksadıyla bir katıra ibâdet eden kimsenin bu davra­nışında bir beis görmeyen kişi olarak Ebû Hanife’ye ithamlarda bulunuyor.
İBN ADİYY: Hz. Peygamber'i rüyasında gören bir şahıs, Ebu Hanife'den hadis alı­nıp alınamayacağını soruyor. Hz. Peygamber "alınmaz" diyor.
Ebu Hanife birisine, "size rivayet ettiklerimin hepsi hata" diyor.
Fadl b. Dükeyn, "doğuda ve batıda hayırla yadedilen hiçbir fakih yoktur ki Ebu Hanife meclisini ayıplamamış olsun" diyor.
Ebu Hanife'nin işe yarar hadisleri olmakla beraber; genel olarak riva­yetleri, galat, tashif, sened ve metinlerde ziyadeler, raviler arasında tashiflerle doludur. On küsur hadisi dışında, rivayetlerinin tamamı gayrı sahihtir.
EBÛ NUAYM EL-İSFEHÂNÎ: “Kur'an'ın mahlûk olduğunu söyledi. Bu rezil sözünden dolayı birçok defa tevbeye davet edildi. Hatası ve evhamı çok birisidir.”
HATÎB BAĞDÂDÎ: “Bir kısmı dini asıllara, bir kısmı furuata ait olan birçok çirkin işlerden dolayı (bu imamlar), onun (Ebu Hanife) hakkında çok şey söylemişlerdir.”
CÜVEYNÎ: Ebû Hanife için: “Kendisi saptığı gibi, başkalarını da saptırdı.” Ebu Hanife'nin nazarının (re’yinin) çoğunun; Kur'an, Sünnet, âsâr ve icma-ı ümmete muhâlif olduğu­nu söyler.
GAZÂLÎ: “Ebu Hanife'ye gelince o, müçtehit değildir. Çünkü lügat (Arap­ça) bilmiyordu. O, hadisleri de bilmiyordu. Bu yüzden zayıf hadisleri kabul edecek, sahihleri reddedecek derecede cüretkârdı. Bizatihi anlayış sahibi biri de değildi, fakat akıllı geçinirdi.”
Yukarıdaki ehl-i hadis âlimlerin yanında; Beyhakî, Darekutnî, İbnü'l-Cevzî, Ca'fer b. Muhammed es-Sâdık, İbn Ebî Hatim er-Râzî, Fahreddin Râzî ve kısmen Nâsıruddîn el-Elbânî gibi selefi geçinenlerin izinden gitmeye çalıştıkları Ebû Hanife’ye muhâliflikte aşırı gidenlerdendir. Yukarıdaki âlimlerin bu görüşlerinin kaynakları için bkz. Ahmed Kalkan’ın facebook sayfasındaki “Ebû Hanife’ye Ehl-i Hadis Âlimlerin Düşmanlığı” adlı 2. Yazının sonundaki dipnotlar ve D.İ.B. yayınlarından, Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu adlı kitabının 219-322 sayfaları.
AŞAĞIDA OKUYACAĞINIZ SÖZLER İMAM BUHARİNİN EBU HANİFE HAKKINDAKİ SÖYLEMLERİDİR.
1- “Güvenilmez Adam.” (Tarihul Kebir c. 8 s.81)
2- “Sapık Mürcie Mezhebinin Mensubu.” (Tarihul Evsat c.2 s.93)
3- “Küfründen dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam.” (Kitabuz Zuafa s.132)
Ehl-i Sunnet için meşhur olan, ünlü Muhaddis, alim ve Fakih, Süfyan bin Uyeyne, Ebu Hanifenin Ölüm haberi kendisine gelince, kendisi İmam Buhariden geri kalmayarak şöyle demiştir:
“Allah ona lanet etsin! İslam’ın can damarlarını, bir, bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.” (İbni Abdulbirr, El İntika s.149-150) İbnül Carud ise Ebu Hanifeyi tanıtırken şu korkunç sözü söylüyor: “Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.” (El İntika s.150)
BİR DİĞER MEZHEP İMAMI OLAN İMAM MALİK İSE ŞÖYLE DEMİŞTİR:
“Ebu Hanife, İslam bünyesinde doğan en şerir varlıktır. Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu.” (El İntika s.150)
Ebu Hanife hakkında o dönem pek çok iddia ve söylem ortaya atılmış işte onlardan bir kısmı :
Ebuşşeyh Tabakat
Dedi ki: Asım b. Yezid’i şöyle derken işittim Sufyan es-Sevri söyledi ki: Ebu Hanife hem sapık hemde saptırıcı idi.(Ebuşşeyh Tabakat 2/110)
Ahmed b.Hanbel Kitabul-İlel
Sufyan es-Sevri: Ebu Hanife’nin iki kere tevbeye davet edildiğini nakleder. (Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)
Malik b.Enes: Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı der. (Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)
Hammad bin Seleme: Ebu Hanife bir şeytandı: Hz Peygamber’in sözlerini kendi görüşlerine dayanarak reddederdi (İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/239)(Ahmed b.Hanbel İlel II/68/428
II/246/1775)
Ebu’l-Hasan el-Eş’ari: Sufyan es-Sevri İmam Ebu Hanife’nin hocası Hammad bin Ebu Süleyman’dan şu sözü nakletmiştir: O Müşrik Ebu Hanife’ye söyle ben ondan tamamen beriyim onunla hiçbir ilişkim yoktur (Eşari.el-İbane.77)
İmam Buhari et-Tarihul-Kebir
İmam Buhari: Ebu Hanife Murcii’dir rey ve hadisleri terk edilmiştir (Buhari et-Tarihul-Kebir VIII.81)
İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma
İmam Müslim şöyle der: Ebu Hanife Numan b Sabit rey sahibidir Hadisi muztaribtir ve fazla sahih hadisi yoktur (İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma .31)
İbn Adi el-Kamil fi Zuafai’r-Rical
İmam Malik: Ebu Hanife dini mahveden hastalıklardan biridir.(İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/237)
İbn Ebi Davud:Ebu Hanife’ye saldırı ve onu itham, İslam ümmetinin icma noktalarından biridir: Basra’nın fıkıh imamı Eyyüb es-Sahtiyani onun aleyhinde konuşmuştur.Küfe’nin imamı Süfyan es-Sevri öyle Hicaz bölgesinin imamı Malik bin Enes öyle Mısır’ın imamı Leys bin Sa’d öyle Şam’ın imamı Evzai öyle Horasan’ın imamı Abdullah bin Mübarek öyle Kısacası yeryüzünün her yanındaki İslam uleması onun hakkındaki kanaati menfidir.(İbn Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/241)
İbn Abdilberr el-İntika
Sufyan bin Uyeyne: Allah ona lanet etsin: İslam’ın can damarlarını bir bir kopardı Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.(İbn Abdilberr el-İntika/149-150)
İbnül-Carud: Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.( İbn Abdilberr el-İntika.150)
Abdullah bin Mübarek şöyle diyor: Biz önceleri onu tanımıyorduk ve sohbetlerine devam ediyorduk.Ne zamanki onu yakından tanıdık kendisini terk ettik.( İbn Abdilberr el-İntika./151)
Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad’da şöyle der: Onun hakkında dinin hem esaslarına hem de fürüatına ilişkin şecaatleri yüzünden çok sözler söylenmiştir.Gerçek şu ki Ebu Hanife bütün ilmi kudretine rağmen bizim bu eserimizde tanıttığımız ulema gibi örnek alınacak bir insan değildir.
İmam Malik: Benim için Ebu Hanife’nin sözüyle hayvan pisliği arasında hiçbir fark yoktur. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/411)
(Hatib el-Bağdadi 13/371-372)
Ebu Davud Süleyman es-Sicistani şöyle diyor: İmam Malik Şafii ve İbn Hanbel Ebu Hanife’nin dalalet içinde olduğunda ittifak etmişlerdir.(Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad 13/383-384)
Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad’da şöyle der: Onun hakkında dinin hem esaslarına hem de fürüatına ilişkin şenaatleri yüzünden çok sözler söylenmiştir.Gerçek şu ki Ebu Hanife bütün ilmi kudretine rağmen bizim bu eserimizde tanıttığımız ulema gibi örnek alınacak bir insan değildir
el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/4239)
Evza’i:Ebu Hanife İslam’ın can damarlarına musallat oldu ve onları birer birer parçaladı.Evzai Ebu Hanife’nin ölüm haberini alınca şöyle dedi:Elhamdülillah Yok olup gitti Yaşamaya devam etseydi İslam’ın can damarlarını parçalamaya devam edecekti. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/398)
Kadı Şerik: Ebu Hanife Allah’ın kitabından iki ayeti inkar etti: Ebu Hanife imanın artıp eksilmeyeceğini iddia etti. Ve o namazın Allah’ın dininden bir parça olmadığını savundu. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/372)
Sufyan es-Sevri: İslam bünyesine Ebu Hanife’nin yerleştirdiği şerden daha büyük bir şer yerleşmemiştir (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/397)
Sufyan es-Sevri:Zındıklığından dönmesi için iki kez kafirliğinden dönmesi içinse defalarca tövbeye çağrıldı.(Hatib el-Bağdadi 13/382-383) Sufyan es-Sevri Ebu Hanife’nin ölüm haberini alınca şunları söyledi: Toplumun büyük bir kesimine musallat olan bir beladan bizi kurtaran Allah’a hamd olsun Ümmetin fitne kaynağı yok oldu. (Hatib
İbn Ebi Şeybe: Sanıyorum Ebu Hanife Yahudi idi (Hatib 13/413)
Ebu Davud Süleyman es-Sicistani şöyle diyor: İmam Malik Şafii ve İbn Hanbel Ebu Hanife’nin dalalet içinde olduğunda ittifak etmişlerdir.(Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad 13/383-384)
İbn Hibban Kitabul-Mecruhin
Kendisinden başka kimsenin rivayet etmediği 130 hadis rivayet etti. Bunların yüz yirmi tanesinde yanlışlar yapmıştır ya senetlerini karıştırmış yahut da farkında olmadan metinleri değiştirmiştir
Hatası doğrularına galp gelince de hadisleri delil olarak kullanmaktan tümüyle vazgeçme yoluna gitmiştir. Ebu Hanife’yi din konusunda delil yapmak caiz değildir Çünkü o Mürcie mezhebinin davetçisi idi. Bid’ata devletçilik edenlerin din konusunda asla kanıt olmayacağı ise imamlarımızın ortak kanaatidir. Müslümanların önderi imamlar bu kişi hakkında bütün bölgelerde eleştiriler yapmış onu tek tek reddetmişlerdir.(İbn Hibban Kitabul-Mecruhin.s.405-213)
1-Küfür’den iki defa tevbeye davet edildi (Sevri’den naklen)
2-Kur’an Mahluktur diyor
3-Bu Ümmetin fitnecisi (Sevri’den naklen)
4-Muhammed s a v dinini değiştiren
5-Hz Peygamberin bir hadisine heyezan diyor
6-Hz Peygamberin bir hadisine hurafe diyor
7-Sufyan es-Sevri sika ve emin değildir
8-Abdullah b Mübarek Ebu Hanife hadiste yetim id
9-Domuz eti yiyen bir kimse.
BUGÜN EHLİ SÜNNETİN BÜYÜK ALİMLERİ OLARAK ADI GEÇEN HANİFİLİK MEZHEBİ ALTINDA İÇTİHATLARI DİN DİYE UYGULANAN NİCE KİMSELERİN İMAM HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ BUNLARLA YETİNİLDİĞİ SANILMASIN.
''EBU HANİFEYİ KİMLER, NİÇİN KAFİR İLAN ETTİ ‘
Günümüzde Müslümanlar farklı Mezheplere bölünmüş vaziyetteler. Yine bu Mezheplerin içerisinde yüzlerce ayrı fırka, tarikat ve cemaat bölünmesi de işin cabası. Kur’anda “Hep birlikte Allah’ın ipine(Kur’ana) sımsıkı sarılın ve parçalanıp, bölünmeyin…”, “Müminler kardeştir” diyen Allah’a rağmen bu çarpık tutum ve Kur’ana muhalif bu uygulamalar günümüzde Müslümanların içine düştüğü açmazı, parçalanmışlığı ve zilleti adeta gözler önüne sermektedir. İslam kardeşliğinin mezhep kardeşliğine hatta tarikat kardeşliğine kadar indirgenmesi haşa Allah’a meydan okumaktan başka ne anlama gelebilir. Mezhepsizlik insanlara bir küfür aracı olarak kullanıldığından beri artık Mezheplilik bir İman esası haline gelmiş, ben bir Mezhep kuruyorum diye yola çıkmadıkları halde İmamlar Mezhep İmamı, verdikleri fetvalardan oluşturulan kitaplar ise Hak Mezheplerin kitapları kabul edilmiş dahası bu kitaplar da Allah’ın hükmüne eş ve ortak kabul edilmiştir.
Hadis kelimesine ise öyle bir anlam yüklenmiştir ki sanki Peygamberimizden asırlar sonra toplanmamış, sanki insan sözü değil de Allah sözü imiş ve kesin doğrularmış gibi öyle bir algı ortaya konmuştur ki, geçen uzun zaman diliminde Hadis adı altında yığınla rivayet uydurulmuş, bunlar Peygamberimize atfedilmiş ve Emeviler döneminde, sonraki süreçte bunlar adeta resmi bir devlet prosedürü şeklinde sistematik olarak, baskı ve zulümle yerleşik hale getirilmiştir. Bu dönemde Ebu Hanife görüşleri sebebiyle o güne kadar ki islam tarihinde hadislerin ilk kez baş tacı yapıldığı ve asıl yayılma zeminini sağlayan siyasi iktidar tarafından hayatı maalesef ki dünya da cehenneme çevrilip zindanlarda geçirtilmiştir ..
İşte böylesi bir dönemde Ebu Hanife yılmadan Allah Rasulü Kurana muhalefet etmez diyerek uydurma rivayetleri reddetmiş ve Kur’an kaynaklı bir bakış açısını ortaya koymuştur. Fakat bugün Kuran’ı merkeze alanların yaşadığını, o günde Ebu Hanife yaşamıştır. Kendisi Tekfir edilmiş, Peygamber düşmanı ilan edilmiş, her türlü hakarete maruz kalmıştır.
İşte bugün bu konu hakkında bilgisi dahi olmayan cahil bırakılmış çok büyük yığınlar var. Birbirini tekfir eden Mezhep İmamlarının hepsine Hakk demek, ya da bir başkasına batıl demenin ölçüsü nedir.? Ben Hanefi mezhebindenim dediği halde Ebu Hanifeyi sapık ve kafir ilan eden Buhari ve diğer hadis ehlinin kitaplarında geçen her sözü Kuran’a uygunluğu tartılmadan, sahih sünnete uyumu gözetilmeden sahih zannetmek, körü körüne savunmak, Buhari batarsa islam batar fikrini savunmak nasıl bir mantıkla izah edilebilir ki ‘
Ebu Hanife bugün yaşasaydı, adı sahih olan kitaplara geçse dahi, akla Kuran’a ve diğer sahih hadislerle çelişen sözleri kabul etmediği için, bugün kendini hanifi ve ehli sünnet olarak tanımlayan nice hocaların reddiyelerine ve hışmına uğraması kaçınılmazdı!
Yukardaki sözleri sarf eden insanlar ne işlam düşmanı, ne de cahil cüheladır. Hemen hemen çoğu koca koca alimlerdir. İslama bir şekilde hizmet etmiş insanlardır. Pekiyi öyle de bu ne lahana ne perhiz demek geliyor insanın içinden.
Olaya şöyle bakalım. İyi niyetli bir insan bir ailede doğuyor. bir köyde bir şehirde her hangi bir toplumda yetişiyor. Daha çocukken evde okulda çevresindeki doğru ve yanlış algısı ile yetişiyor. Daha sonraki hayatında öğrendiği doğruların ispatı ve güçlendirilmesi yönünde fikir üretip mesafe katetmeye çalışıyor. İlk etepta doğru sandığımız şeylerin içinde yanlışların barındığını fark etmemiz mümkün olmuyor. Çelişkili olduğunu görsek bile bize diyorlar ki sen anlamazsın. Bunda bir hikmet vardır. Bu aşamadan sonra sürekli çelişkili şeylerin altında hikmet aramak, onu bir şekilde tevil ederek yanlış yönlerinin üstünü kapatmaya çalışıyoruz. Oysa tarih boyunca bu tür yanlışların üstünü kapatmadan yalana uydurmalara, şirke karşı mücadele veren canını veren insanlar olmuş. Bunlar zulümlere uğratılmıştır. Bunlardan imamı azam, baskıların ötesinde bu yanlışlara yalanlara direndiği için öldürülmüştür. Hz. Hasan zehirlenerek, Hüseyin, İmam Zeyt yine hunharca katledilenler arasındadır., Hasan Basri, Seyit Kutup, Hasan El benna, Mehmet Akif, Elmalı Hamdi gibi….. sayıları hiçte küçümsenmeyecek sayıda Alimlerimiz mevcuttur. hakaretlere maruz kalmış bir çoğu sürgün yemiş, işkence görmüş veya öldürülmüşlerdir. Kimler tarafından deriniz? Tabi ki geleneği din edinmiş, öğrendiği duyduğu her şeyi din zannedip akıl etmeyenler tarafından!
Yukarda sözünü ettiğimiz imama düşmanlık yapan hadis uleması bile kendi aralarında birlik sağlayamadıkları için bir birlerine düşmüşler, bir çoğu diğerlerinin rivayetlerini kabul etmedikleri için öldürülmüştür.
Misal; Buhari’nin memleketine konulmaması ve memleketi dışında öldürülmesi, Taberi’nin evi başına yıkılarak öldürülmesi, yine hadis alimi nesai’nin Bağdat’ta linç edilerek öldürülmesi, Gazaliyi eleştiren meşhur alim Bikai’yi ölesiye dövülerek öldü diye bırakılması, hep bu tarafgirlik farklı yorumları din yerine konulmasından dolayıdır. Maalesef tarihimizde ve günümüzde böylesi hakikatler vardır. İslam mezhebe indirgendiği zaman, kendi mezhebinden olmayanları, başka dine mensupmuş gibi küfürle itham edilenlerin, ne şekilde islam dışılığı sergilediği açıkça ortadadır. Bu anlayış; dışlayıcı, ötekileştiriçi ve tahakkümcü bir tutum ortaya çıkarmaktadır. Misal Ehli-Sünnet Vel-Cemaat görüşü uygulamada geniş bir çoğulculuğa, hoşgörüye ve zenginliğe sahip, tekfiri benimsemeyen bir görüş iken, günümüzde İslam eşittir ehli sünnet, ehli sünnet eşittir Hanefilik, Hanefilik eşittir filanca tarikat oda eşittir onun falanca kolu yada cemaati gibi algılanır olması ne hale geldiğimizin göstergesi değil ya nedir? Oysa bugünkü hanifiliğe bakıyorsunuz İmam ı Azamla benzerliği bile kalmayan yorumların din edinildiğini görüyoruz.
BÜYÜK İMAM BİR KISIM İNSANLAR TARAFINDAN TEKFİR EDİLİRKEN, ONU SEVENLER BOŞ MU DURMUŞ? ELBETTE Kİ HAYIR. ONLARDA UYDURMANIN YALANIN BİR BAŞKA ÖRNEĞİNİ ORTAYA KOYMA YARIŞINA GİRMİŞLERDİR. NASIL MI? İŞTE KAYNAKLARIMIZDA ONUN LEHİNE UYDURULANLARDAN SADECE BİR DEMET:
Ebû Hüreyrenin «radıyALLAHü anh» bildirdiği bu hadîs-i şerîfde, (Ümmetim arasında Ebû Hanîfe denilen biri gelecektir. O, kıyamet günü ümmetimin ışığı olacaktır) buyuruldu. Yine bu yoldan gelen bir hadîs-i şerîfde, (Ümmetim arasında biri gelecektir. ismi Nu'mân, künyesi Ebû Hanîfedir. O, ümmetimin ışığıdır) buyuruldu. Yine bu yoldan gelen, Enes bin Mâlikin bildirdiği hadıs-i şerîfde, (Benden sonra bir kimse gelir, tsmi Nu'mân bin Sâbitdir. Künyesi Efeû Hanîfedir. ALLAHü teâîâ, dînini ve benim sünnetimi O'nun elinde kuvvetlendirecektir) buyuruldu. Yine bu yoldan gelen haberde, Alî «radıyALLAHü anh», (Size, Küfe şehrinde gelecek birini bildiriyorum. Künyesi Ebû Hanîfedir. Kalbi ilm ve hikmet ile doludur. Âhır zamanda, (Benâniyye) denilen kimseler, O'nun yüzünden helak alacaklardır)
Hilmi Işık Ebu Hanife’nin şahsında ALLAH’a ve Resülune iftira ediyor. (s:441-442)
Hadîs-i şerîfde, (Ümmetimden, Ebû Hanîfe adında biri gelecektir. Bu, Kıyamet günü, ümmetimin ışığı olacaktır) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (Nu'mân bin Sabit adında ve Ebû Hanîfe denilen biri gelecek, ALLAHü teâlânın dînini ve benim sünnetimi canlandıracakdır) buyuruldu. (Ebû Hanîfe adında biri gelir. O, bu ümmetin en hayrlısıdır), (Ümmetimden biri, sünnetimi canlandırır. Bid'atleri öldürür. Adı, Nu'mân bin Sâbitdir), (Her asırda, ümmetimden, yükselenler olacakdır. Ebû Hanîfe, zemânının en yükseğidir), (Ümmetimden, Ebû Hanîfe adında biri gelecekdir. İki küreği arasında ben vardır. ALLAHü teâlâ, dînini, onun eli ile canlandırır) hadîs-i şerifleri meşhurdur.
Âlimlerden biri, rü'yâda, Resûlullaha "sallalla-hü aleyhi ve sellem", (Ebû Hanîfenin ilmi için ne buyurursunuz?) dedi. Cevâbında, Onun ilmi herkese lâzımdır) buyurdu. Başka bir alim, rü'yasında (Ya ResulALLAH! Küfe şehrindeki Nu'mân bin Sabitin bilgileri için ne buyurursunuz?) dedi. (Ondan öğren ve onun öğretdiği ile amel et. O, çok iyi kimsedir) buyurdu! İmâm-ı Alî "radıyALLAHü anh" (Size, bu Küfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi, ilm ile, hikmet ile dolu olacakdır. Âhır zemânda, birçok kimse, onun kıymetini bilmiyerek helak olacakdır. Nitekim, şî'îler de, Ebû Bekr ve Ömer için helak olacaklardır) dedi. İmâm-ı Muhammed Bakır "rahmetullahi aleyh", Ebû Hanîfeye "rahmetullahi teâlâ aleyh" bakıp (Ceddimin dînini bozanlar çoğaldığı zemân, sen onu canlandıracaksın. Sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın! Sapıkları doğru yola çevireceksin! ALLAHü teala yardımcın olacak!) buyurdu.
Vehhabiye Nasihat, H.Hilmi Işık
İMAM-I AZAM BU DİNİN ASIL PEYGAMBERİDİR. (s.467)
Ebû Hanîfenin kıyâsı doğru değildir diyen kâfir olur.
(Adama sormazlar mı? o zaman Buhari, Müslim, Ehli sünnetin Kurucusu Ahmet bin Hambel İmamı azamın kıyasını kabul etmedikleri için kafir mi oldular!?
HZ. İSA DA HANEFİ MEZHEBİNDENDİR.(s.106)
Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” gökden inip, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe mezhebine uygun ictihâd edecek, onun halâl dediğine halâl diyecek, harâm dediğine harâm diyecekdir.
1. Cafer-i Sadık’ın şahsında Ebu Hanife’ye iftira. (S.24)
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri, ömrünün son yıllarında, içtihadı bıraktı. İki sene, Ca'fer Sâdık hazretlerinin sohbetinde bulundu Sebebini sorduklarında, (Bu iki sene olmasaydı, Nu'mân helak olurdu buyurdu. Vehhabiye Nasihat, H.Hilmi Işık
(GÜYA HER İKİ İMAMI DA BİR TARİKATA GİRMİŞ, ilimde ve ibadette son derece ileri oldukları! hâlde, tasavvuf büyüklerinin yanına giderek, ma'rifet ve bunun meyvesi olan (hakîkî iman) edinmişlermiş. Oysa ilim öğrenmekten, Ders vermekten, İslamiyet’i yaymaktan daha üstün amel olur mu? Bunları bırakıp, tasavvuf büyüklerinin hizmetlerine sarıldılar, bir hırka bir lokma ekmek miskin miskin zikir mi çektiler. Böyle olsaydı imamı azamın hapislerde ne işi vardı. Niye öldürüldü.
İslam dininin, ubudiyet hayat ve ahlak dini olduğu gerçeğini, imamı azam görüntüsüyle geri plana atmak isteyenlerin, onu sevdiğini iddia edenler tarafından yapıldığını da görmekteyiz. İki rekât lık namazında Kuran’ı iki kere hatim etmesi, kırk yıl, yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kılıyor olması gibi asılsız iddialarla onun sosyal hayattaki aktivitesi, haksızlığa başkaldırısının üstü örtülmeye çalışılmıştır. Zira hayatı ilim, talebe yetiştirmek ve haksızlıklara karşı mücadele ile geçmiş bu insan aynı zamanda yer, içer, uyur, ticaret yapar ve ev geçindirir. Bu kadar meşgale içinde nasıl olurda kırk yıl geceleri sabaha kadar mescitte kalır!..? iki rekat namazda Kuran’ı iki kere hatim ederken diğer vakitler güme gitmez mi? Hem Allah ın insan istediği Kuran’ın gösterdiği din bu mudur? asıl olmayan bu övgüler onu yüceltme mi yoksa başka amaçlar mı taşıyor düşünülmeli!..?
SONUÇ olarak kısa bir değerlendirme yapacak olursak, mazide olduğu gibi bizler de dinimizi hemen hemen hadis kitapları ve diğer vaaz ve nasihat kitaplarından öğrendik. Bize Kuran anlaşılmaz O’nu kimse anlayamaz dediler. O’nu okuyun sevap kazanın, geçmişlerinize bağışlayın dediler. Bizde öyle yaptık. Bu görüşler hakikatle hiç test edilmediği için islam dünyasında her alimin bir cemaati oldu. Hepsi alimlerinin anladığı kadar dindar, onun anlattığı kadar ilim sahibi oldu. Her birisi diğerini yanlış gördü tekfir etmeye başladı. Şu an öyle bir aldı ki birlerinin celladı durumunda. Bunun sebebi nedir dersiniz? Elbetteki Anlaşılmayan Kuran! Eğer önce insanlar Kuran ın anlam maksat ve amacını öğrenseydi. Sonra diğer kaynaklara yönelseydi. Kuran doğru söylediği için diğerlerindeki uydurmalara itibar edilmeyecek, islam kardeşliği zedelenmeyecekti. Herkeste üç aşağı beş yukarı doğru islam algısı gelişecekti. İslam’ın genetiği ile öylesine oynanmıştır ki, geleceğe bir miras bırakmak isteyen yada kitaplar yazıp kendine göre yeni nesiller oluşturmak isteyenlerin en büyük handi kapı kendilerinin Allah tarafından seçilmiş kul olduğunu fikrini öncelemesi. Söylediklerini ve yazdıklarını Allah’a ve resülüne tasdik ettirmiş olmaları gibi savsatalarla okuyucularını avsunlamalarıdır. Her ne hikmetse Allah ve resülü tarafından tasdik edildiği iddia edilen kitaplardaki din adına söylenen şeylerin bir çoğu Allah ın kitabı ile tezatlık teşkil etmekte, bunlarla birlikte bu kitapların biri diğerini yalanlamakta. Haşa Allah ta mı bir sorun var yoksa resulünde mi? Veya kendilerinin Allah ve resülü tarafından görevlendirildiğini iddia edenlerde mi? Bu hezeyanlar onların halisilasyonları değil de nedir? Bu konulara merak edenler geçmişte ne olup bitmiş, uydurmaların kaynağı nedir? Gelenekte ne kadar uydurma var. Bugün sahih kitaplarda geçen rivayetler ne kadar uydurma arasından seçilmiş, hangi metot kullanılmış, bu metotlar ne kadar doğru bunlara bir bakmalı.
Bir başka makalede bu tip insanların kitaplarındaki Kuran’a ve sahih sünnete ne kadar ters uydurmalarla dolu olduğunu göstermeye gayret edeceğim.
kuran ın dışında ne ararsan bulursun,yok yok pazarı
YanıtlaSil