Muaviye kendisinden sonra kendi anlayışının topluma
hakim olması için elinden geleni yaptı! Toplumun eğitim yönetim ve ibadet
yuvası olarak konumlandırdığı mescitlerde yıllarca kendi ahlak biçimini
geleneğini anlayışını yaymak için kullandı.
Müslümanlar muaviye
ile birlikte, azda olsa tevhidi
anlayışlarını korusalar da adalet konusunda doğru bir sınav veremediler. İslam
tarihi maslahat adına işlenen adaletsizliklere ve yine maslahat adına bu
adaletsizliklerin meşrulaştırılmasına şahit oldu. Oysa Hz. Ali maslahatı değil adaleti esas
almıştı. O “bin kez zulme uğrasanız da bir kez zulüm yapmayın” diyordu. O hilafetini korumak için kimseye haksız yere
makam, mevki, para dağıtmıyor adaletten saparsa İslam’dan sapmış olacağını
söylüyordu. Biz Ali’yi sevdik! Çocuklarımızın adını Ali koyduk. Ali haklı dedik
ama hep Muaviye’nin ahlakının yanında olduk! Çünkü Ali Kuran’ın ilkeleri
resulün uygulamaları takip ediyordu. Ali gibi olmak bize zor gelmişti!. Ali
gibi olmak; düşmanına zulmetmemeyi, dostuna, akrabana, yakınına, torpil
geçmemeyi gerektiriyordu. Beytül malı adil paylaştırmayı, yetkiyi emaneti
ehline vermeyi gerektiriyordu. Maslahat adına adaletten taviz vermemeyi
gerektiriyordu. İyiliğe karşı iyiliği, kötülüğe karşı bile iyilik yapmayı
gerektiriyordu. Ümmetin birliği vahdeti için kendi hakkından vazgeçmeyi,
kardeşine karşı Habil gibi olmayı gerektiriyordu. Ali böyle iken Muaviye bu söylenenlerin tam tersini uyguluyor,
asabiyetin kinin kanın, mevki ve makamın peşinde hedefe ulaşmak için ne
yaparsan yap meşrudur zihniyetinin üreticisi uygulayıcı idi.
Bir düşünelim biz kime tabi olduk!! Bugün din
diye Resulün getirdiklerini mi yaşıyoruz, yoksa Muaviye’nin ilkelerin mi?. Kısaca
Muaviye kimdir in cevabı; Onun adını duyunca salavat getirmeye kalkan
zihniyetin adı konmamış peygamberi durumunda, Allah resulünün ise Tülaka dediği
zattır !
Pekiyi kimdir bu Muaviye!?; Mekke’nin fethine kadar, Allah resulüne her
türlü tuzakları kuran, savaş açan düşmanlık eden, Ebu süfyan ile Hz. Hamza nın ciğerini yiyen Hind adlı kadının
oğludur. Bu aile Mekke’nin fethi sonrası başka çareleri
kalmadığından Müslüman olduk demişlerdir!.. Bazı savaşlarda Allah resulü onlara
İslam’a ısınmaları için fazladan ganimet verdiği rivayetleri vardır. Bunun
sebebi sorulunca da “‘Ey Ensâr! Sizin inancınızdaki samimiyete güvenim vardır.
Kureyş ise, İslâm’a yeni girmiştir. Şimdiye kadar meydana gelen savaşlarda
Müslümanlar tarafından pek çok yenilgiye uğratıldılar. Onların kalplerini
yatıştırmak için fazla hisse verdim. Onlar evlerine koyun ve develerle gidecek.
Siz ise Resulullah ile gideceksiniz. Buna razı olmaz mısınız”? Demiştir. Muaviye Şam valiliği görevinde 20
yıl kalmıştır. Bu süre içinde özellikle Hz Osman döneminde
yaptığı haksızlık, zulüm, mülk edinme ve adaletsizlikleri yüzünden, Hz Ali
tarafından valilik görevinden alma tebliğini, Hz Osman’ın katlini bahane ederek
hiçe saymış bu yetmemiş gibi yerine atanan valiyi şehre bile sokmamıştır.
Bu da yetmemiş gibi Hz Ali’yi Hz Osman’ın
katili ilan ederek meseleyi kan davasına dönüştürmüştür. Bu meseleyi halifeliği ele geçirme amacı ile
kullanarak, Hz. Osman’ın, eşi Naile tarafından Şam’a gönderilen kanlı gömleği, yine
Naile’nin olay sırasında kılıç darbesi ile kesilen parmaklarını,(Taberi, Tarih, IV, 562;
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 98)
halifenin katilleri veya fitnenin sebepleri olarak ifşa edilen isimlerin yazılı
olduğu mektubu(Belâzurî, Ensâb, I, 592-593;), Şam
halkını galeyana getirip halifeye karşı ayaklanmasına yönelik kullanmıştır. Bu da yetmemiş kanlı gömleği
Şam Camii’nde sergilenerek adeta bir ağlama duvarı haline getirilmesini
sağlamış, ağıtlar yaktırmış, şiirler okutarak isyanı halkın beynine kazımıştır! (İbn Abdirabbih,
el-İkd, V, 47.)
Muaviye, bu yalanlar ve entrikalarla bir yandan Hz. Ali’yi yıpratarak halifeliğinin
meşruiyetini ortadan kaldırmaya çalışırken, öte yandan kendi ikbalini sağlamaya
yönelik her şeyi kullanmakta idi. Ortam o hale geldi ki, nihayet Şamlılar muaviyenin yaptığı etkili propaganda,
yalan ve ajitasyon ile galeyana gelip Hz.
Osman’ın katili olarak gördükleri Hz.
Ali’yi öldüreceklerine dair yemin ettiler. (Belâzurî, Ensâb, I, 592-593; İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 74; İbn
Kesîr, el- Bidâye, VII, 254.)
Bütün bu olup bitenlere karşı olayı çözüme
kavuşturmak isteyen Hz Ali ona aşağıdaki mektubu yazmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.