Allah İle Karşılıklı Konuşan Şehit Sahabe
Kur’an’da açık bir şekilde Allah’ın bir insan ile doğrudan konuşmasının mümkün olmadığı ifade edilir: “Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahiy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura Suresi 51). Ancak bu ayete rağmen bir rivayette Allah’ın şehit edilen bir sahabe ile arada bir engel olmaksızın direkt olarak konuştuğu iddia edilmiştir: “Bir defasında ben üzgün bir halde iken Resulullah ile karşılaşmıştık. Bana: ‘Seni niye böyle üzgün görüyorum’ buyurdu. ‘Babam Uhud’da şehit düştü. Geriye bakıma muhtaç horanta ve bir de borç bıraktı’ dedim. Bunun üzerine: ‘Allah’ın babana hazırladığı nimeti sana müjde edeyim mi?’ dedi. Ben: ‘Evet!’ deyince: ‘Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmuş değildir, daima perde gerisinde konuşur. Ancak, babanı ihya etti ve perdesiz konuştu: ‘Ey kulum,’ dedi. ‘Ne dilersen benden iste vereyim!’ ‘Ey Rabbim’ dedi baban, beni dirilt, senin yolunda ikinci sefer bir daha öldürüleyim.’ Allah Teâla hazretleri: ‘Ama ben daha önce şu hükmü koymuşum: ‘Ölenler artık geri dönmeyecekler’ buyurdu.” Tirmizi, Tefsir Al-i İmran, (3013).
Kur’an Ayetleri İle Çelişen Hadislere Örnekler
Kur’an ayetleri ile çelişen hadisler, saymakla bitmeyecek türdendir. Esasen burada verilen örnekler dışında Kur’an’da yer almamasına rağmen peygamberimiz tarafından haram kılındığı ya da yasaklandığı söylenen herhangi bir şey ile ilgili tüm rivayetler Kur’an ile çelişmektedirler. Bu konuda birçok rivayet vardır. Şüphesiz bunları tek tek saymak, çalışmanın sınırları açısından mümkün değildir. Rivayetler ile gelen herhangi bir şeyin Kur’an ile çelişip çelişmediğinin tespit edilebilmesi için tüm rivayetlerin Kur’an’a arz edilmesi gerekir. Allah’ın ayetler ile bildirmeyerek serbest bırakmış olduğu konularla ilgili hüküm getiren rivayetlerin tamamı Kur’an ayetleri ile çelişen hadisler kategorisine girecektir. Çünkü Allah’ın bir konuda herhangi bir şey söylememiş olması o konuyu kişinin tercihine bıraktığı anlamına gelmektedir. Örneğin Kur’an’da yatakta ne şekilde yatacağımız ya da yemek yerken hangi elimizi kullanıp yerde mi yoksa masada mı yemek yiyeceğimiz gibi konularda bir açıklama olmadığına göre bu ve benzeri konularda rivayetlerde yer alan açıklamaların tamamı da Kur’an’da açıklama yapılmadığı için dini bir kimlik kazanamayacak ve yine Allah’ın serbest bıraktığı konular olarak kişilerin tercihine kalacaktır. Dolayısıyla Allah’ın Kur’an’da açıklamadığı konularla ilgili açıklamalarda bulunan rivayetlerin tamamı da Kur’an ile çelişen kategorisinde değerlendirilmelidir. Çeliştiğinin gösterilmesi için Kur’an’dan bir ayeti delil olarak getirmeye gerek yoktur. Yani rivayetlerde “Müzik şeytan eğlencesidir” ya da “Çalgı haramdır” şeklindeki bir ifadenin Kur’an ile çeliştiğinin gösterilmesi için Kur’an’dan “Müzik haram değildir” şeklinde bir ayet arayarak bu şekilde söz konusu rivayetin Kur’an ile çeliştiğini göstermeye gerek yoktur. Kur’an’da bu şekilde bir haramdan bahsedilmemesi, Kur’an’da yer almamasına rağmen rivayetler üzerinden haram edilmiş bir şeyin Kur’an ile çeliştiğinin anlaşılması için yeterlidir. Sonuç olarak Kur’an’da nelerin helal olduğu aranmaz. Nelerin haram edildiğine bakılır. Bunlar dışında kalanlar zaten kendiliğinden helal kılınır. Esasen Kur’an tek ölçü alındığında rivayetlerin önemli bir kısmının kendiliğinden eleneceklerini görmek zor değildir. Geriye kalan ve Kur’an ile uyumlu olanlar da zaten Kur’an’da konu ile alakalı açık bir bildirim bulunduğu için sadece Kur’an’ı tasdikleyen rivayetler ve tarihsel veriler olarak kabul edilmelidir. Peygamberimize ait olduklarından kesin olarak emin olmak ise mümkün değildir.
Yine soruyor Rabbimiz: “İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar?”
(Casiye Suresi 6), “…Hadis (söz) bakımından Allah’tan daha doğru kim vardır!” (Nisa Suresi 87). Yine Kur’an’da çok açık bir dille ifade edilir: “Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur’an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.” (Yusuf Suresi 111).
“Bu hadisi (Kur’an’ı) yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.” (Kalem Suresi 44). Kur’an-ı Kerim, en güzel hadistir. En güzel olandan gelen ve bizi dosdoğru yoluna sevk eden en güzel sözdür. “Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir.” (Zümer Suresi 18). Dolayısıyla peygamberimize isnat edilen sözler de dâhil olmak üzere dini konudaki tüm sözler, sözlerin en güzelinin sahibi olan Allah’ın sözlerine uygun olduğu oranda dini anlamda bir değer taşır. Bunun dışındaki sözler, kişilerin kendi görüş ve düşüncelerini temsil eder.
Allah’ın ayetleri dururken din adına başka sözlere itibar edenlerin
durumu da açıkça ifade edilir:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alay konusu edinir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.” (Lokman Suresi 6). Evrensel ve her dönemin kitabı olan Kur’an, adeta ileride ortaya çıkacak olan hadis kültürünü önceden haber vererek uyarılarda bulunur ve size Allah’ın sözleri yetmiyor mu? diye sorar: “Artık bundan sonra hangi hadise/söze iman edecekler?” (Mürselat Suresi 50). “Hadis (söz) bakımından Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir!” (Nisa Suresi 87). “Allah sözün en güzelini (en güzel hadisi) birbiriyle uyumlu/ ahenkli bir kitap olarak indirdi. Rablerine haşyet duyanlar onu (okurken) derileri ürperir. Sonra kalpleri ve bedenleri (yine) Allah’ı anarak (onunla) yatışır. Dileyen kimseye Allah işte bu Kitapla hidayet eder…” (Zümer Suresi 23). Allah’ın dinini Allah’a öğretmeye kalkan, elçisine vahyetmiş olduğu Kur’an ile yetinmeyen ve arzu ettikleri kimi şeyleri Kur’an’da bulamayanlar, “hadis” başlığıyla peygamberimize birçok yalan isnat ettiler. İnananları kurtaracak olan atalarımız ve onları üzerinde bulduğumuz din değil, Allah’ın dinidir. O da Kur’an-ı Kerim’in ta kendisidir. Bu gerçeğe dikkat çekildiğinde, “Ne yani peygamberimiz hayatta olduğu sürece hiç mi bir şey konuşmadı?” diye itiraz ediliyor. Şüphesiz peygamberimiz pek çok şey konuşmuştur. Ancak dini konularda sadece Kur’an’dan, dünyevi konularda ise kişisel tercih ve beğenileri doğrultusundaki meselelerden konuşmuştur. Ancak peygamberimizin dünyevi konularla ilgili konuşmalarının evrensel ve dini bir bağlayıcılığı yoktur. Peygamberimize isnat edilen, Kur’an’ın ruhuna uygun olan dünyevi tercihleri ile ilgili rivayetleri örnek almak isteyen örnek alır. Ancak bunları dinselleştiremez. Kur’an’ın bizzat uygulanması olan gerçek sünneti dışında ayrı bir sünnet başlığı oluşturarak bunlardan sevap umamaz. Örneğin peygamberimizin kabak yemeği ya da kırmızı elma yemeyi sevdiği ve günde iki öğün yemek yediği rivayet edilir. Şimdi buradan hareketle kabak ya da kırmızı elma yemek ve günde sadece iki öğün yemek, dini bir konu mudur? Maalesef insanlar böyle zannediyorlar. Biri kalkıp “Ben kabak sevmem” derse “Sen peygamberimizin sevdiği bir şeyi sevmeyerek peygamberimize muhalefet ettin” diyorlar. Yine örneğin peygamberimizin helva yemeyi sevdiği rivayet edilir.25 Bu yüzden helva yemenin sünnet olduğu söylenir. O dönemde nasıl yapılıyordu bilinmez ancak bugün bu sünneti yerine getirmeyi isteyen kişinin doktorların ısrarla sakınılmasını tavsiye ettikleri üç beyaz olan un, yağ ve şeker kullanarak yapacağı açıktır. Çünkü bunlar helvanın ana gereksinimleridir. Şimdi sağlığa zararlı olduğu apaçık belli olan bir tatlıyı yemek istememek, peygamberimizin sünnetine muhalefet etmek midir? Yine örneğin yemeği yer sofrasında, diz çökerek, tahta kaşıkla, ayakkabıları çıkartarak ve bir yere yaslanmadan yemenin, tek başına yemek yememenin, ekmeği el ile bölmenin, un çorbası içmenin, su içerken de kıbleye dönerek ve oturarak üç yudumda su içmenin sünnet olduğu rivayet edilir. Şimdi yemek yerken ya da su içerken bunlara uymayan biri peygamberimize muhalefet mi etmektedir? Ekmeği bıçak ile kesen biri sevaptan mahrum mu kalmaktadır? Bu nasıl bir din anlayışıdır? Peygamberimiz tüm bunları kişisel bir tercih olarak ve içinde bulunduğu 25 Tirmizi, Et’ime 29, (1832).
ortamın şartları neyi gerektiriyorsa ona göre uygulamış ya da hiç uygulamamış olabilir. Ancak bu ve benzeri uygulamaların hiçbiri dini anlamda bağlayıcı değildir. Allah, ayetlerinde peygamberimize buyuruyor: “De ki: Elbet, ben, dini Allah’a has kılarak yalnız O’na kulluk etmekle emrolundum.” (Zümer Suresi 11). Peygamberimiz dini yalnız Allah’a has kılıyor ve din adına yalnız Allah’ın ayetleri ile hareket ediyor. Oysa insanlar, peygamberimizin yetindiği ayetler ile yetinemiyorlar. Kur’an-ı Kerim’in, Allah sözü olduğundan şüphe edilemez. Kur’an-ı Kerim, kuşku ve şüphe barındırmayan tek geçerli hadistir. Allah’ın hadisi, yani sözüdür. Oysa Kur’an dışındaki söz ve rivayetler, hem Kur’an ile hem kendi aralarında hem de akıl ve yaratılışımız ile çelişmektedirler. Şüphesiz olan Kur’an, şüpheli olan hadis rivayetleri için tek ölçüdür. Şüphesiz olan, şüpheli olanın belirleyicisidir. Doğası bozulmamış insan aklı ve yaratılışı başka türlüsünü kabul edemez. Gerçek anlamda inanan biri başka türlüsünü içine sindiremez. Ancak maalesef yaygın olarak yaşanan din, şüpheli olan üzerine kurulmuştur. Yaygın olarak yaşanan dinde, roller değişmiştir. Şüpheli olan, şüphesiz olan üzerinde otoritedir. Şüphesiz olanın nasıl anlaşılması gerektiğini, şüpheli olan belirlemektedir. Bu sebeple yaygın olarak inanılan ve yaşanılan din, Allah’ın indirdiği, resulünün de tebliğ ederek en güzel şekilde örnek olduğu din değildir. Allah’ın sözlerine teslim olmayan biri gerçek anlamda Allah’a teslim olabilir mi? Allah’ın sözünün önüne söz geçiren ya da apaçık sözlerini hiçe sayarak başka sözlere itibar eden biri, dosdoğru yol üzerinde olabilir mi? Allah’a dinini, resulüne de peygamberliği öğreten biri, kendini Allah’ın ve elçisinin yerine koymuş olmuyor mu?
HADİSLER ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERE ÖRNEKLER
Hadisler arasında son derece açık olan birçok çelişki görmek mümkündür. Bazen aynı kaynak içinde bazen de güvenilir kabul edilen söz konusu kaynaklar arasında birbiri ile çelişen ve diğerinin tam aksini iddia eden rivayetler bulunur. Sadece hadislerin kendi aralarındaki çelişkiler bile tek başına kalın bir kitap içeriği oluşturacak boyuttadır. Bu yüzden bu kısımda kısaca bazı örnekler ele alınacaktır.
Kan Aldırmak Orucu Bozar Mı?
Güvenilir kabul edilen hadis kitaplarında bir yandan kan aldırmanın, yapanın da yaptıranın da orucunu bozacağı söylenir: “Hacamat ettiren de, hacamat eden de orucunu açmıştır.” Tirmizi, Savm 60; Ebu Davud, Savm 28.
Diğer yandan başka rivayetlerde peygamberimizin oruçlu iken kan aldırdığı söylenir.27 Hacamat edenin de orucunun bozulacağını iddia etmek ise ayrı bir garipliktir. Bir başka rivayette peygamberimizin: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak, ihtilam olmak.” 28 Tirmizi, Savm, 24.dediği iddia edilir.
Kan Alımından (Hacamat) Para Alınır Mı?
Bir rivayette peygamberimizin kan mukabilinde (hacamat yapılarak) alınan semenden (paradan, kazançtan) men ettiği söylenirken29 Buhari, Büyu 113, 25, Talak, Libas 86, 96; Ebu Davud, Büyu 65, (3483).
başka bir r ivayette: “ Resulullah hacamat olur, kimseye ücretinde zulmetmezdi.” Buhari, İcare 18; Müslim, Selam 77 (1577). denilmektedir.
Kusmak Orucu Bozar Mı?
Bir rivayette peygamberimizin kustuğu için orucunu açtığı iddia edilmiştir: “Ma’dan İbnu Talha, kendisine Ebu’d-Derda’nın şunu anlattığını söylemiştir: ‘Resulullah kustu ve orucunu açtı. Sevban’a bu meseleyi sordu. Sevban: ‘Doğru söylemiş, o zaman abdest suyunu ben döktüm’ dedi.”31 Buna rağmen bir başka rivayette 27 Buhari, Savm 32, Tıbb 11; Müslim, Hacc 87.
31 Ebu Davud, Savm 32, (2381); Tirmizi, Taharet 64, (87). peygamberimizin, kusmanın orucu bozmayacağını söylediği iddia edilmiştir: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Kan aldırmak, kusmak, ihtilam olmak.” Tirmizi, Savm, 24. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de oruçluyken kusan kişinin ne yapması gerektiğine dair bir bilgi yoktur. Bu yüzden orucunu devam ettirmeye gücü yeten kişi orucunu devam ettirebilir, kusması sebebiyle orucuna devam etmeye gücü yetmeyecek olan kişi de o günün orucunu başka bir günde kaza edebilir. Dolayısıyla oruçluyken kusmanın, kişinin durumuna göre değişebilecek bir sonucu vardır. Ayetler bu gibi durumlarda esneklik getirerek kolaylık sağlarlar. Ancak rivayetlerdeki ifadeler Allah’ın açıklamadığı durumları açıklamaya ve yeni hükümler getirmeye kalkışarak işi zorlaştırırlar. Örneğin kusmanın orucu açma sebebi olduğu rivayetini esas alan biri, kendisini en ufak şekilde etkilemeyecek biçimde az ya da çok kussa da orucunu açmak durumunda kalacaktır. Bu ise Allah’ın kolaylık ve esneklik sağladığı bir durumu sınırlamaktır. Şayet iddia edildiği gibi peygamberimiz kustuğu için orucunu açtıysa belki rahatsızlığı sebebiyle orucunu tamamlayamayacağına kanaat getirdiği için orucunu açmıştır. Bu ise zaten Allah tarafından insanlara tanınan bir hak ve kolaylıktır. Ancak böyle bir olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını bilmeden, yaşanmışsa da hangi sebepten dolayı peygamberimizin bu şekilde davranmış olduğuna dair en ufak bir bilgiye sahip olmadan kustuğu için orucunu açtığını iddia etmek, benzeri birçok konuda olduğu gibi dinde olmayan ya da esnek bırakılmış şeyleri dine ilave etmektir.
Öpüşmek Orucu Bozar Mı?
Bir rivayette oruçluyken hanımını öpenin orucunun bozulacağı söylenir: “Resulullah’ın azadlılarından Meymune anlatıyor: Resulullah’a oruçlu iken, oruçlu hanımını öpen adam hakkında sorulmuştu: ‘İkisinin orucu da bozulur!’ buyurdular.” İbn Mace (1686).. Aişe’nin söylediği iddia edilen başka bir rivayette peygamberimizin oruçluyken hanımını öptüğü hatta mübaşerette bulunduğu (ten tene değecek şekilde cinsel temasta bulunmak) söylenir: “Resulullah oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi. (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.)” 34 Buhari, Savm 24, 23; Müslim, Sıyam 62-65, (1106).
Bir başka r rivayette şöyle der: “Resulullah oruçlu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hâkim idi.” Buhari, Savm 24, 23; Müslim, Sıyam 62-65, (1106).
İhramlı Kişi Evlenebilir Mi?
Kur’an’da açıklanmayan her konunun Allah’ın Kur’an ilkelerine uygun şekilde serbest bıraktığı konular olduğunu anlayamayan ya da bir şekilde kabul etmeyenler, Yahudi ve Hıristiyanların düştükleri hatalara düşerek dinde olmayan detaylar ve cevabı verilmemiş şeylerle ilgili sorular sormaya kalkarak hem dini zorlaştırmış hem de çelişkili bir hale sokmuşlardır. Bunlardan biri de ihramlı olan kişinin evlenip evlenemeyeceği hususudur. Kur’an’da Hac ibadeti esnasında ihramda olan yani normal zamanda kendisine helal olan ama Hac esnasında yasaklanmış bazı şeyleri o dönem içinde kendisine haram kılan kişinin biri ile evlenip evlenemeyeceğine dair bir açıklama yoktur. Hac ibadeti esnasında ihramlıyken cinsel ilişkiye girmek yasak edilmiştir (Bakara Suresi 197). Ancak buna rağmen bir kişinin cinsel ilişkiye girmemek kaydıyla evlenmesine engel bir durum da bulunmamaktadır. Çünkü yasak olarak sayılan şeyler arasında evlilik sayılmamaktadır. Ancak rivayetlerde peygamberimizin ihramlı kişinin evlenemeyeceğini ve başka birini de evlendiremeyeceğini söylediği iddia edilir: “Resulullah buyurdular ki: İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de dünür gönderir.” 36 Müslim, Nikâh 41, (1409); Ebu Davud, Menasik 37, (1841); Tirmizi, Hacc 23, (840); Nesai, Hacc 91, (5, 192).
Buna rağmen bir başka rivayette bizzat kendisinin ihramlı olduğu halde evlendiği söylenmektedir: “Resulullah Meymune validemiz ile ihramlı iken tezevvüc buyurdular (evlendiler).” (Nesai’ye ait bir başka rivayette: ‘İhramlı iken Resulullah evlendi’ denilir ancak Meymune ile evlendiği zikredilmez). Buhari, Cezau’s-Sayd 12, Megazi 43, Nikâh 30; Müslim, Nikâh 46, (1410); Ebu Davud, Menasik 39, (1844, 1845); Tirmizi, Hacc 24, (842); Nesai, Hacc 90, (1,
Kıbleye Doğru Tuvalet Yapılır Mı?
Yine örneğin gerek küçük, gerek büyük tuvalet yapılırken kıbleye dönülmemesi söylenir: “Helaya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönün.” Buhari, Vudu 11; Müslim, Taharet 59
Buna rağmen aynı zamanda söz konusu kaynaklarda peygamberimiz birtakım insanlar küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdığı aktarılır: “Hz. Aişe anlatıyor: Resulullah’ın yanında, fercleriyle kıbleye yönelmekten hoşlanmayan bazı kimseler zikredilmişti, şöyle buyurdular: Bunların öyle yaptıklarını sanıyorum. Benim abdest bozmak üzere oturduğum yeri kıbleye çevirin.” İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/564.
Yine bunu destekleyen bir rivayet de vardır: “Halk: ‘Kazayı hacet (büyük tuvalet) için çömelince ne kıbleye karşı ne de Mescid-i Aksa’ya yönel’ demektedir. Hâlbuki ben bir ihtiyacım için, (bir gün kız kardeşim) Hafsa’nın evinin damına çıkmıştım. Resulullah’ı yüzünü Şam’a, arkasını da kıbleye çevirmiş olarak kazayı hacet yapıyor gördüm.” Buhari, Vudu 12, 14, Humus 4; Müslim, Taharet 61, 62 (266).
Sırt Üstü Yatarken Ayak Ayak Üstüne Atılabilir Mi?
Bir rivayette peygamberimizin sırt üstü yatarken ayak ayak üstüne atılmasını yasakladığı ifade edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Biriniz sırtüstü uzanıp, sonra da ayak ayak üstüne atmasın.” Müslim, Libas 74, (2099); Ebu Davud, Edeb 36, (4865); Tirmizi, Edeb 20, (2767, Bir diğer rivayette ise peygamberimizin bu şekilde ayak ayak üstüne atarak sırtüstü yattığının görüldüğü ifade edilmiştir: “Abbad İbnu Temim’in amcasından naklettiğine göre, amcası, Resulullah’ı mescitte, ayaklarından birini diğerinin üzerine koymuş vaziyette sırtüstü yatarken görmüştür. (İmam Malik şu ziyadeyi kaydetmiştir: ‘İbnu’l-Müseyyeb’ten bana ulaştığına göre Hz. Ömer ve Osman da böyle yaparlardı.)”42
BİR NAMAZ GÜNDE İKİ KERE KILINABİLİR Mİ?
Bir rivayette bir namazın günde iki defa kılınması yasaklanmıştır: “İbnu Ömer şunu anlatmıştır: “Resulullah buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.” Ebu Davud, Salat 68, 579. Diğer taraftan kılınabileceği söylenmiştir: “Peygamber Efendimiz namaz kıldırdıktan sonra, iki kişinin mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturduklarını gördü. Onlara neden cemaatle beraber namaz kılmadıklarını sorunca, “Biz evimizde kıldık” dediler. Bunun üzerine Resulullah “Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte yine kılsın. Çünkü o kendisi için nafile olur.” Ebu Davud, Salat, 575; Tirmizi, Salat 49. Başka bir rivayet de ilk rivayet ile çelişmektedir: “Hz. Muaz, Resulullah ile yatsıyı kılar, sonra kavmine döner, bu namazı onlara kıldırırdı.” Buhari, Ezan 60, 63, 66, Edeb 74; Müslim, Salat 180, (465); Ebu Davud, Salat
ŞİİR ŞEYTAN İŞİ MİDİR?
Bir rivayette peygamberimizin: “Şiirde hikmet vardır.” Buhari, Edeb 90; Ebu Davud, Edeb 95, (5010); Tirmizi, Edeb 69, (2847); İbn Mace, Edeb 41, (3755). dediği iddia edilmiş öte taraftan bir başka rivayette ise: “Sizden birinin Buhari, Salat 85, İsti’zan 44; Müslim, Libas 75, (2100); Ebu Davud, Edeb 36, (4866); Tirmizi, Edeb 19, (2766); Nesai, Mesacid 28, (2, 50). İmam Malik ilavesi: Muvatta, Kasru’s-Salat 87, (1, 173).
içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.” dediği ve yürümekte iken karşısına şiir irşat eden bir şair çıkınca “Şeytanı tutun” veya “Şeytanı yakalayın” diye emrettiği söylenir. Buna rağmen bir başka rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Ben, Resulullah ile yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashabı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resulullah da sessizce onları dinlerdi. Bazen (anlatılanlara) onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu.” Tirmizi, Edeb 70, (2854).
Peygamberimiz Yüzüğünü Hangi Eline Takardı?
Bir rivayette peygamberimizin yüzüğünü sağ eline taktığı Ebu Davud, Hatem 5, (4226); Nesai, Zinet 49, (8,175)., hemen ardından gelen başka bir rivayette ise yüzüğünü sol eline taktığı ifade edilmektedir. Ebu Davud, Hatem 5, (4227,4228).Peygamberimiz h iç y üzük takmamış bile olabilir. Takmışsa da bazen sağ, bazen de sol eline takmış da olabilir. Bu tür rivayetlerdeki sıkıntı, parmağa takılan yüzükten ya da onun hangi ele takılmış olmasından dini içerikli bir sünnet devşirmeye çalışılmasındadır.
Peygamberimiz Saçını ve Sakalını Boyamış Mıdır?
Bu konudaki bir rivayet şu şekildedir: “İbnu Ömer, rivayete göre, sakalını sufra denen sarı boya ile boyar ve derdi ki: “Ben, Resulullah’ı gördüm, sakalını bununla boyamıştı, en çok sevdiği boya da bu idi. Bununla elbisesini boyadığı da olurdu.” Ebu Davud, Libas 18, (4064,4209). Bu rivayette sakalını ve elbisesini sarı boya ile boyadığı söylenir ancak bir diğer rivayette peygamberimizin sarıya boyanmış kumaşı yasakladığı iddia edilir. Ebu Davud, Libas 11, (4044); Tirmizi, Libas 5, (1725); Müslim, Libas 29, (2078).47 Buhari, Edeb, 92; Müslim, Şiir 7, (2257); Ebu Davud, Edeb 95, (5009); Tirmizi, Edeb 71, (2855).
Başka bir rivayette ise: “Resulullah’ın saç ve sakalındaki aklardan sorulunca (Enes) şöyle cevap vermiştir: “Allah O’nu, beyazla (lekelememiş) çirkinleştirmemiştir. O, kişinin başında ve sakalında bulunan beyazları yolmasını mekruh addederdi. Ve (Enes): “Resulullah saçlarını boyamadı. Beyaz kıl (onda
nadirdi ve sadece) alt dudağında, şakaklarında ve başında bir nebzecik vardı” derdi.” Müslim, Fezail 104,105, (2341). Görüldüğü gibi bu hadis rivayetinde saç ve sakalın beyazlaması Allah tarafından çirkinleştirilmek olarak ifade edilmiş ve peygamberimizin saçını hiç boyamadığı iddia edilmiştir. Buna rağmen saçların ağarmasıyla ilgili şöyle bir rivayette bulunmaktan da geri kalınmamıştır: “Resulullah buyurdular ki: “Saçtaki akları yolmayın. Zira bir kimse Müslüman iken tek bir kıl bile ağarmış olsa bu Kıyamet günü onun için mutlaka bir nur olur.” Ebu Davud, Tereccül 17, (4202); Tirmizi, Edeb 56, (2822).Görüldüğü gibi peygamberimizin saç ve sakalını boyayacak bir duruma gelmediği, saç ve sakalının ağarıp beyazlıkla lekelenmediği iddia edilmiştir. Buna rağmen bir başka rivayet ise şu şekildedir: “Hz. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Resulü, saçların ağardı, yaşlandın” dedi. Resulullah: “Beni, Hud, Vakı’a, Mürselat, Amme yetesaelun ve İza’ş’Şemsü Küvviret sureleri ihtiyarlattı” cevabını verdi.” Tirmizi, Tefsir, Vakı’a, (3293). Yukarıda da dikkat çekildiği gibi peygamberimizin sakalını sarı bir boya ile boyadığı rivayet edilirken bunu destekleyecek şekilde saçlarını sarıya boyamış birini beğenip takdir ettiği rivayet edilmiştir: “(Saçlarına) kına yakmış bir adam gelmiştir. Hz. Peygamber: “Bu ne güzel!” buyurup takdir etti. (Az sonra) kına ve ketem ile boyanmış biri geldi. “Bu evvelkinden de güzel!” buyurdu. Sonra (saçlarını) sarıya boyamış biri daha gelmişti ki: “Bu öbürlerinden de güzel!” buyurdu.” Ebu Davud, Tereccül 19, (4211); İbn Mace, Libas 34, (3627).Buna rağmen bir başka rivayette ise sakalını ve saçını sarıya boyamış olan bir adama sarı boyasını yıkamasını söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah Cirane’de iken umre için ihrama girmiş bir adam geldi. Adamın sakal ve saçları sarıya boyanmış, sırtında da za’feran lekeleri bulunan bir cübbe vardı. “Ey Allah’ın Resulü,” dedi, “Şu gördüğün vaziyette, umre için ihrama girdim!” Resulullah: “Şu cübbeyi çıkar, sarı boyayı da yıka!” diye emretti.” Buhari, Umre 10, Cezau’s-Sayd 16, 17, Megazi, 56, Fedailu’l Kur’an 2; Müslim,
Peygamberimizin Aldığı Gusül Abdestleri Hakkında
Hadis rivayetlerinde peygamberimizin özel hayatına dair her durumunda sanki peygamberimizin yanındalarmış gibi rivayetlerde bulunmaktan geri kalınmamıştır. Eşleri ile ne zaman birlikte olduğundan sonrasında her defasında gusül abdesti alıp almadığınakadar peygamberimizin eşleri ile münasebetlerinin raporunu tutan rivayetler bulunmaktadır. Söz konusu rivayetlerden biri şu şekildedir: “Enes’in bize anlattığına göre, Resulullah’ın tek bir gusülle bütün hanımlarını dolaştığı olmuştur.” Buhari, Gusl 12,24, Nikah 4, 102; Ebu Davud, Taharet 75, (218); Tirmizi, Taharet 106, (140); Nesai, 170, (1, 143). Bu iddiaya göre peygamberimiz kimi zaman aynı gün içinde bütün eşleri ile cinsel ilişkiye girmiş ve her seferinde gusül almamıştır. Başka bir rivayette ise her seferinde gusül aldığı iddia edilmiştir: “Resulullah, bir gün bütün hanımlarına uğradı. Her birisinin yanında ayrı ayrı yıkandı. Kendisine: ‘Ey Allah’ın Resulü’ dedim, ‘En sonunda bir kere yıkansanız olmaz mı?’ ‘Böyle yapmak daha temiz daha hoş ve daha paktır!’ buyurdular. Ebu Davud, Taharet 86, (219).Öte taraftan aynı eşle bir kere birlikte olunduktan sonra tekrar birlikte olunmak için abdest alınması gerektiği söylenmiştir: “Resulullah buyurdular ki: ‘Biriniz ehline temas eder sonra tekrar etmek dilerse ikisi arasında abdest alsın.” Müslim, Hayz 27, (308); Ebu Davud, Taharet 86, (220); Tirmizi, Taharet 107, Görüldüğü gibi bu türden rivayetler hem yakışıksız hem de kendi içinde tutarsızdır.
Ehli Kitaba Muhalefet Etmek Gerekli Midir?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet edilmesini söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: “Yahudiler ve Hıristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhalefet edin. (Buhari, Libas 67, Enbiya 50; Müslim, Libas 80, (2103).Görüldüğü gibi bu rivayette peygamberimizin Yahudi ve Hıristiyanlara yani Ehli Kitaba muhalefet etmeyi söylediği iddia edilir. Buna karşın başka bir rivayette ise peygamberimizin vahiy ile bildirilmemiş konularda Ehli Kitaba uygun hareket etmekten hoşlandığı söylenir: “Ehli Kitap saçlarını düz salınmaya bırakırlar, müşrikler de ayırırlardı. Resulullah ise (vahiy yoluyla) emredilmediği hususlarda Ehli Kitaba uygun hareket etmekten hoşlanırdı. Bu sebeple saçını alnından serbest bıraktı. Bilahare (bütün müşrikler Müslüman olduktan sonra) saçlarını (alnından) ayırdı.” Buhari, Libas 70, Menakıb 23; Müslim, Fezail 90, (2336); Ebu Davud, Tereccül 10, Kur’an’da saçın boyanması ya da ne şekilde taranacağına dair bir emir ya da açıklama olmadığına göre ikinci rivayet esas alındığında, ilk rivayette iddia edilen muhalefet etme gerekliliği de ortadan kalkmalıdır. Bu iki rivayetin kendi arasında çeliştiği açıktır.
Ateşle Dağlama Yapmak Yasak Mıdır?
Peygamberimizin şifa olduğunu ifade etmesine rağmen ateşle dağlama yapmayı yasakladığı iddia edilir: “Resulullah buyurdular ki: “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti, kan aldırma, ateşle dağlama. Ancak ümmetimi dağlamaktan menediyorum.” Buhari, Tıbb 3.Buna rağmen (141); Nesai, Taharet 107, (1, 142). dağlama yaptığı ile ilgili de bir rivayet bulunur: “Resulullah, Sa’d İbnu Zürare’yi sivilce sebebiyle dağladı.” Tirmizi, Tıbb 11, (2051).
Peygamberimiz Dua Ederken Ellerini Açmış Mıdır?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin dua ederken ellerini açtığı ve yukarı kaldırdığı söylenir: “Resulullah dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm.” Buhari, İstiska 21. “Resulullah ellerini dua ederken kaldırınca onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı.” Tirmizi, Da’avat 11, (3383). Buna rağmen başka bir rivayette ellerini açmadan işaret parmağı dışında başparmağı ve orta parmaklarını kapatıp dua ettiği rivayet edilmiştir: “Ben Resulullah’ın ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını gördüm. Bilakis baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette gördüm.” Ebu Davud, Salat 230, (1105).
Vahşi Hayvanların Eti Helal Midir?
Yenilmesi haram ilan edilen hayvanlar ile ilgili de birçok çelişkili rivayet görmek mümkündür. Örneğin bir rivayette peygamberimizin, sırtlanın av hayvanı olduğunu ve etinin yenilebileceğini söylediği iddia edilirken (Tirmizi, Et’ime 4, (1792); Ebu Davud, Et’ime 32, (3801); Nesai, Sayd 27, (7,200). diğer bir rivayette peygamberimizin kesici dişli vahşi hayvanların yenilmesini yasakladığı(69 Buhari, Zebaih, 29; Müslim, Sayd 12-16 (1932, 1933); Tirmizi, Et’ime 1, (1477),bir diğerinde ise “Resulullah’a sırtlan hakkında (eti helal mi?) diye sordum. “Sırtlanı yiyen biri de var mı?” dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yenmesini sordum. “Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?” diye cevap verdi.” (Tirmizi, Et’ime 4, (1739). şeklinde bir rivayet aktarılarak peygamberimizin sırtlan etinin helal olmadığını ifade ettiği iddia edilmiştir.
Peygamberimiz Çekirge Yemiş Midir?
Hadis rivayetleri içinde neredeyse her konuda birbiri ile çelişen rivayetler bulmak mümkündür. Bunlardan biri de peygamberimizin çekirge yiyip yemediği ile ilgilidir. Bir rivayette çekirgeyi yemeyeceğini ama yiyen birine de yemeği yasak etmeyeceğini söylediği iddia edilmiştir: “Resulullah’a çekirgeden sorulmuştu. ‘Onlar, Allah’ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de haram kılarım’ buyurdular.” ( Ebu Davud, Et’ime 35, (3813); İbn Mace, Sayd 9, (3219). Diğer bir rivayette ise peygamberimizin sefer esnasında çekirge yediği rivayet edilmiştir: “Resulullah ile beraber (altı veya yedi sefer) gazveye çıkmıştık. Gazve esnasında birlikte çekirge yedik.” ( Buhari, Sayd 13; Müslim, Sayd 52, (1952); Tirmizi, Et’ime 22, (1822, 1823); Ebu-Davud, Et’ime 35, (3812); Nesai, Sayd 37, (7, 210).
Dışkı Yiyen Hayvanların (Cellâle) Eti Yenilebilir Mi?
Bazı rivayetlerde peygamberimizin dışkı ve pislik türü şeyler yiyen hayvanların yenilmesini hatta bunu yapan bazı hayvanların sütlerinin içilmesini ve üzerlerine binilmesini de yasak ettiği iddia edilir: “Resulullah öldürülmek için hedef ittihaz edilmiş (ve mücesseme denilen) hayvanın yenilmesini, pislik yiyen (ve cellâle denen) hayvanın yenilmesini, sütünün içilmesini ve su tuluğunun ağzından su içilmesini yasakladı.” ( Ebu Davud, Et’ime 25, (3786); Tirmizi, Et’ime 24, (1826); Nesai, Dahaya 44, (7,240).Birçok hayvanın zaman zaman dışkı yediği görülebilir. Hatta bunlara deve ve sığır cinsinden hayvanlar ile koyun, keçi ve tavuk türünden hayvanlar da dâhildir. Bu yüzden genellikle Hanefi mezhebine göre bir hayvanın kurban edilebilmesi için deve ve sığır cinsi hayvanların on gün, koyun ve keçi gibi hayvanların
dört gün ayrı bir yere kapanarak pislik yemesinin önlenmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir. Bu rivayet esas alındığında bu türden hayvanların hiçbirisinin etinin yenilmemesi gerekir. Kimse özellikle açık arazide dolaşan hayvanların her an ne yediklerini gözlemleyemez. Bununla birlikte başka bir rivayette dışkısını yediğini gördüğü için tavuk yemek istemeyen birine peygamberimizin cellâleyi yediği söylenmiştir: “Ebu Musa’ya bir tavuk getirilmişti. Cemaatten birisi ayrıldı. (Ebu Musa): ‘Neyin var?’ diye sordu. Adam: ‘Ben onu pis bir şeyler yerken gördüm ve tiksindim ve yememeye yemin ettim’ cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Musa: ‘Yanaş ve ye! Zira ben, Resulullah’ı (cellâleyi) yerken gördüm’ dedi ve adama, yemini için kefarette bulunmasını emretti.”( 74 Buhari, Zebaih 26, Humus 15, Megazi, 74, 78, Eyman 1, 4, 18, Kefaret 9,10, Tevhid 56; Müslim, Eyman 9, (1649); Nesai, Sayd 33, (7, 206).Bu rivayet esas alındığında ise peygamberimizin bu şekilde bir yasak getirmediği ve kendisinin de cellâle olan hayvanlardan yediğinin iddia edildiği görülmektedir.
At Eti Yenilebilir Mi?
Bir rivayette peygamberimizin yenilmesini yasakladığı hayvanlar arasında at da sayılmaktadır: “Resulullah, at, katır ve eşek etini yemeyi yasakladı.” (75 Ebu Davud, Et’ime 26, (3790), 33, (3806); Nesai, Sayd 30, (7, 202).Başka bir rivayette ise at etinin yenilmesini yasaklamadığı rivayet edilmiştir: “Hayber (in fethi) zamanında at ve vahşi eşek eti yedik. Resulullah ehil eşek (etin)i yasakladı ve ata müsaade etti.” ( Ebu Davud, Et’ime 26, (3788); Nesai, Sayd 32, (7, 205); Tirmizi, Et’ime 5, (1794). Bir diğer rivayette ise Hayber fethi sırasında at etinin de yasak edildiği iddia edilerek kendi arasında açık bir çelişki ortaya çıkarılmıştır: “…Ayrıca size ehil eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan her bir kesici dişi olan, kuşlardan da her bir pençeleri olan haramdır! buyurdular.” ( Ebu Davud, Et’ime 26, (3790), 33, (3806); Nesai, Sayd 30, (7, 202). Başka bir rivayette ise peygamberimizin zamanında Medine’de hep birlikte at eti yedikleri rivayet edilmiştir: “Biz, Resulullah zamanında bir at kestik. O zaman Medine’de idik. Hepimizonu yedik.” Buhari, Sayd 24, 27; Müslim, Sayd 36, (1942); Nesai, Dahaya 33, (7, 231). Rivayetlerin kendi aralarında çelişkili oldukları açıktır. Genelde bu türden rivayetlerden dönemin şartlarına göre at etinin yenilmesinin haram ya da helal kılındığı iddia edilse de bu iddiaların yorumdan ibaret oldukları ve rivayetlerde vurgulanmadıkları açıktır.
Kertenkele Öldürmek Sevap Mıdır?
Bazı rivayetlerde kertenkelelerin öldürülmesinin emredildiği görülmektedir: “Resulullah kelerin öldürülmesini emretti ve onu fuveysıka diye isimlendirdi.” (Müslim, Selam 144, (2238); Ebu Davud, Edeb 176, (5262). Başka bir rivayette ise kertenkele öldürmenin vuruş sevapları hesaplanmıştır: “Resulullah buyurdular ki: Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır.” ( Müslim, Selam 147 (2240); Ebu Davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizi, Ahkam 1, (1482). Hz. Aişe’den geldiği iddia edilen bir diğer rivayet ise peygamberimizin kertenkeleyi öldürün diye emretmediğini söyler: “Resulullah keler için fuveysık (fasıkçık) dedi ama ‘öldürün!’ diye emrettiğini işitmedim.” Buhari, Bed’ü’l-Halk 14, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Selam 145, (2239); Nesai, Hacc115, (5, 209).
Peygamberimiz Gözlerine Kaçar Defa Sürme Çekerdi?
Peygamberimizin gözüne sürme çektiği rivayet edilir. Üstelik bazı rivayetler hangi gözüne hangi sırayla ve kaç defa sürme çektiğine kadar detay içerir. Buna rağmen bir rivayette “Üç kere sağ gözüne çekerdi, onunla başlar, onunla bitirirdi. Sol gözüne de iki kere çekerdi.” denilir ancak aynı yerde bir de şu rivayet edilmiştir denilerek kendisinin değil sürmedanının sürmeyi çektiği ve her iki gözüne de üç kere sürme çektiği ifade edilir: “Resulullah’ın bir sürmedanı vardı. Her gece şu gözüne üç, öbür gözüne de üç kere sürme çekerdi.” Tirmizi, Libas 23, (1757), Tıbb 9, (2049); İbn Mace, Tıbb 25, (3497); Ebu Davud, Libas 16, (4061).
Peygamberimiz Ayakta Küçük Tuvaletini Yapmış Mıdır?
Sonra Abdest Almış Mıdır?
Bir hadiste peygamberimizin hiçbir vakit ayakta küçük tuvaletini yapmadığı (Tirmizi, Taharet 8, (12); Nesai, Taharet 25, (1, 26)Bir diğerinde peygamberimizin ayakta tuvaletini yaparken görüldüğü rivayet edilir. (84 Buhari, Vudu 62, 60, 61, Mezalim 27; Müslim, Taharet 73, 74, (273); Ebu Davud, Taharet 12, (23); Tirmizi, Taharet 9, (13). Bir rivayette peygamberimiz için küçük tuvaletini yaptıktan sonra abdest alır ve su ile yıkardı denilmekte, ( Ebu Davud, Taharet 64, (166, 167, 168); Nesai, Taharet 102, (1, 86). bir diğer rivayette ise peygamberimiz küçük tuvaletini yaparken Hz. Ömer’in arkasında, elinde su kabı ile durduğu, peygamberimizin “Bu da ne, ey Ömer?” diye sorduğu, Hz. Ömer’in “Sudur, yıkanırsın!” dediği, peygamberimizin ise “Ben her bevledişimde (küçük tuvaletimi yaptığımda) abdest almakla emrolunmadım.” dediği iddia edilir. ( Ebu Davud, Taharet 22, (42); İbn Mace, Taharet 20, (327).
Ayakta Su İçilebilir Mi?
Bir başka hadis rivayetinde peygamberimizin ayakta su içilmesini yasakladığı söylenirken, ( Müslim, Eşribe 113, (2024); Tirmizi, Eşribe 11, (1880); Ebu Davud, Eşribe 13,(3717). bazı hadislerde ise peygamberimizin ayakta su içtiği rivayet edilir: “Resulullah’a zemzem suyu verdim, ayakta içti.” Buhari, Hacc 76, Eşribe 16; Müslim, Eşribe 117, (2027); Tirmizi, Eşribe 12, (1883). “Resulullah evime geldi. Duvara asılı duran kırbanın ağzından ayakta su içti.” Tirmizi, Eşribe 18. Buna rağmen bir başka rivayette de peygamberimizin: “Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun.” Müslim, Eşribe 116, (2026). dediği iddia edilir. Dikkat edilirse içilen şey içki ya da zehir değildir. Ayakta içilen su için kusmayı gerektirecek ne olabilir? Bir başka rivayette ise:
“Biz Resulullah devrinde yürürken yer, ayakta iken içerdik.” Tirmizi, Eşribe 11, (1881); İbn Mace, Eşribe 25, (3301). ifadesi yer alır. Su Tulumunun Ağzından Su İçilebilir Mi? Bir hadiste şu şekilde bir ifade yer alır: “Resulullah su tulumu yahut kırbanın ağzından su içmeyi yasakladı.” Buhari, Eşribe 24; Müslim, Müsakat 136; Ebu Davud, Eşribe 14; Nesai, Dahaya 44; İbn Mace, Eşribe 20. Buna rağmen peygamberimizin kırbanın ağzından su içtiği de rivayet edilmiştir: “Resulullah evime geldi. Duvara asılı duran kırbanın ağzından ayakta su içti.” Tirmizi, Eşribe 18.
Hangi Peygamber Daha Üstündür?
Bir hadiste peygamberimizin: “İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah’ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeleyeceğim. O gün Livdu’l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Âdemoğlunun Allah’a en kerim olanı da benim. Bunda fahr (övünme) yok!” Tirmizi, Menakıb 2, (3614). dediği iddia edilir. Bir başkasında ise “Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım.” Tirmizi, Menakıb 3, (3617). dediği iddia edilir. Buna karşın bir diğer rivayet ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah’a bir adam gelip: ‘Ey Hayru’l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)’ diye hitap etmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti: “Bu söylediğin İbrahim aleyhisselamın vasfıdır.” Müslim, Fedail 150, (2369); Tirmizi, Tefsir, Lem yekun suresi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672). Yine söz konusu ilk iki rivayetteki iddialara rağmen başka rivayetlerde: “Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın.” Ebu Davud, Sünnet 14, (4668). “Bir kulun: Benim, Yunus İbnu Metta’dan hayırlı (üstün) olduğumu söylemesi uygun olmaz.” Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26; Müslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sünnet 14, (4669, 4670). “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övmede haddi aştıkları gibi, beni övmede siz de haddi aşmayın. Bilin ki ben sadece bir kulum. Benim hakkımda Allah’ın kulu ve elçisidir deyin.” (Buhari, Enbiya 44.) ve “Beni Musa’ya üstün tutmayın” (Buhari, Husumet 1, Enbiya 34, 35; Müslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, Sünnet14, (4671). dediği rivayet edilir. Özellikle örnek verilen bu son dört hadis rivayetinin Kur’an’a uygunluğu ve peygamberimizin insanlara nasihat verirken bu türden sözler söylemiş olmasının mümkün olduğu son derece açıktır. Dolayısıyla bu yöntemden hareketle yani rivayetlerin Kur’an’a arz edilmesiyle, bir sözün peygamberimizin ağzından çıkmış olup olamayacağına dair kesin olmamakla birlikte bir kanıya varmak mümkündür.
Peygamberimiz “Efendimiz” Midir?
Genellikle peygamberimiz ile ilgili konuşulurken “Peygamber efendimiz” ifadesinin kullanıldığını görürüz. Bu ifade şayet “Bir topluluğun ileri gelen kişisi, lideri, önderi” şeklinde kullanılıyorsa bu kullanımda bir sorun yoktur. Ancak “Âlemlerin efendisi” şeklindeki kullanımlar doğru değildir. Çünkü bu ifade Allah için kullanılır. Genellikle rivayetlerde peygamberimizin kendisini “İnsanlığın efendisi” olarak tanımladığı iddia edilmiştir. Ancak buna karşı çıktığına dair de rivayetler bulunmaktadır. Söz konusu rivayetler şu şekildedir: “Kıyamet günü insanların efendisi benim.” Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436). Bir diğer rivayet de şu şekildedir: “Ben Âdem’in çocuklarının efendisiyim.” Ebu Davud, Sünnet, 12.Buna rağmen bir başka rivayette kendisine bu şekilde hitap edilmesine ve abartılı şekilde övgüler yapılmasına karşı çıktığı iddia edilmiştir: “Beni Amir heyetiyle Resulullah’ın yanına gitmiştik. ‘Sen bizim efendimizsin!’ diye hitap ettik. ‘Efendi, Allah’tır!’ buyurdular. Biz: ‘Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!’ dedik. Bize: ‘Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı metihlerde) koşturmasın’ buyurdular.” Ebu Davud, Edeb 10, (4806). Bu rivayetlerin kendi aralarında çeliştikleri açıktır. Şayet bu şekilde bir diyalog yaşanmışsa peygamberimizin bu tavrının Kur’an’a uygun olduğu da açıktır. “Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara: ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun!’ demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: Okuyup araştırdığınız şeylere, öğrettiğiniz şu Kitap’a dayanarak benliklerini Allah’a adamış kullar olun. O, size melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size kâfir olmayı mı emredecek?” (Ali İmran Suresi 79-80).
Cennete İlk Kim Girecektir?
Yine bir hadiste cennetin kapısının ilk olarak peygamberimize açılacağı, cennetin kapısındaki meleğin peygamberimizden önce hiç kimseye kapıyı açmamak üzere emir aldığı ifade edilirken 104 Müslim, İman 333, (197). bir başka hadiste “Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum.” Tirmizi, Menakıb, (3690). dediği iddia edilir. Bir başkasında ise “Ey Ebu Bekir, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!” Ebu Davud, Sünnet, 9, (4652). dediği rivayet edilir. Bir başka rivayette ise bu kişi Hz. Ömer olarak gösterilmiştir: “Hakk’ın musafaha ettiği ilk kimse Ömer’dir. İlk selam verdiği kimse de odur. İlk elinden tutup cennete koyacağı kimse de o olacaktır.” İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/504.
Cemaat İle Kılınan Namazın Sevap Derecesi Nedir?
Hadislerde cemaat ile kılınan namazların bireysel kılınan namazlardan daha üstün olduğu iddia edilmiştir. Ancak cemaat ile kılınan namazın kaç kat daha fazla sevap olduğu rivayetleri kendi aralarında çelişkilidir. Bir rivayette yirmi yedi, diğerinde ise yirmi beş olarak zikredilmiştir. “Resulullah buyurdular ki: Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” Buhari, Ezan 30; Müslim, Salat 272. “Resulullah buyurdular ki: Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmi beş kat daha sevaplıdır.” Buhari, Ezan 30, Salat 87, Büyu 49; Müslim, Mesacid 246, (649); Ebu Davud, Salat 49, (669); Tirmizi, Salat 423, (603)
.Hayızlı Kadın Mescide Girebilir Mi?
Adet (regl) dönemlerinde kadınların mescide girip giremeyeceklerine dair de birbiri ile çelişen rivayetler bulunmaktadır. Bir rivayete göre peygamberimizin hayızlı kadının mescide girmesini yasakladığı iddia edilmiştir: “Resulullah buyurdular ki: Bu evlerin yönünü mescitten çevirin. Zira ben, mescidi hayızlı kadına da cünüp kimseye de helal kılmıyorum.” Ebu Davud, Taharet 93, (232). “Hiçbir hayızlı veya cünüp mescide giremez.” İbn Mace, Taharet, 92.Bunun aksini söyleyen rivayetler ise şu şekilde gelmiştir: “Resulullah (bir gün) bana ‘Mescitten humrayı (küçük hasır) bana getiriver’ (Ya da ‘Ben mescitteyken humrayı bana getiriver’) buyurdular. ‘Hayızlıyım’ diye cevap verdim. ‘Senin hayızın elinde değil ki!’ dediler.” Müslim, Hayz 11, (298); Ebu Davud, Taharet 104, (261); Tirmizi, Taharet 101, “Resulullah bizden biri hayızlı olduğu halde onun kucağına başını koyar, Kur’an okurdu. Bizden birimiz hayızlı iken Resulullah’ın humrasını mescide taşır ve yayardı.” Nesai, Hayz 19, (1, 192).Bulaşıcı Hastalık Yok Mudur? Peygamberimizin, bulaşıcı hastalık olmadığını söylediğine dair rivayetler bulunmaktadır: “Hastalık türünden hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez/bulaşmaz.” Tirmizi, Kader 9, (2144). “Adva (hastalık bulaşması), safer (aç kurt/aç yılan saldırması), hame (uğursuz kuş veya intikamını almamış ruhun kötülük yapması) diye bir şey yoktur.” Buhari, Tıbb 54; Müslim, Selam 101, (2220); Ebu Davud, Tıbb 24, (3911-3915). “Ne sirayet (bulaşma), ne de uğursuzluk vardır.” Buhari, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Davud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi,Siyer 47, (1615). Söz konusu bu rivayetlere göre bulaşıcı hastalık yoktur. Bunun bilimsel açıdan kabul edilmesi mümkün değildir. Buna rağmen başka rivayetlerde: “Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız.” Buhari, Tıbb 30, Enbiya 50, Hiyel 13; Müslim, Selam 92, (2218); Tirmizi, Cenaiz66, (1065). “ Cüzzamlıdan, a slandan k açar g ibi k aç.” Buhari, Tıbb 19.ve “Hastalıklı olan, sakın sıhhatli olanla beraber olmasın.” Buhari, Tıbb, 54; Müslim, Selam, 104. dediği iddia edilmiştir. Öte taraftan yine başka bir rivayet şu şekilde gelmiştir: “Resulullah cüzzamlı bir kimsenin elinden tuttu ve kendi eliyle birlikte tabağa koydu, sonra da: ‘Allah’a güvenerek ve O’na tevekkül ederek ye!’ buyurdu.”120 Bir başka rivayette ise kendisine gelen heyet içinde cüzzamlı bir adam olduğu için kendisine haber göndererek onun sözünü uzaktan aldığı ve hemen geri dönmesini söylediği iddia edilmiştir: “Sakif heyeti arasında bir de cüzzamlı vardı. Resulullah ona bir haber göndererek: ‘Biz seninle bey’atımızı yaptık (sözleştik), sen hemen geri dön!’ buyurdular.”121 Görüldüğü gibi peygamberimiz adına uydurulan bu türden rivayetler ile hem asılsız iddialarda bulunulmuş hem de peygamberimiz bir dediği/yaptığı bir dediğine/yaptığına uymayan yani kendi kendisi ile çelişen biri olarak sunulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.