24 Haziran 2016 Cuma

İSLAM FİTNE VE TEFRİKA DİNİ DEĞİLDİR


                                            İSLAM FİTNE VE TEFRİKA DİNİ DEĞİLDİR.

Günümüz İslam dünyasında grupçuluk tefrika o kadar zirveye çıkmıştır ki, adeta birinin ak dediğine mutlaka diğerinin kara demektedir. Bunları saklayamayız. Kaçamayız da. O halde özgür bir ortamda iyi niyet çerçevesinde Müslümanların bir birlerine diş bilediği konuların ne olduğuna bir bakalım; Tabii, yönetimi elinde tutanlar, bu özgürlüğe tahammül edebilirlerse! Bakarsınız birilerinin hoşuna gitmeyebilir!

Sadede dönersek. İslam dünyasında tefrikayı körükleyen konulardan örnekler; Hz  Peygamberin haram helal belirleme yetkisinin olduğu, peygamberin dolayısıyla mürşitlerinde gaybı bilmesi,   Peygamberlerimizin yüz binlerce mucize göstermesi, dolayısıyla evliyanın da kerametinin olması,   Hz Havva’ nın Hz. Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmış olması,  şefaat  inancı, Mezheplerin din olarak algılanması, Kıyamet alametlerinin olması, Kabir hayatının ve azabının olması, ruhlar aleminin olması, ölülerden yardım istenmesi, ruhların belirli günlerde dünyayı ziyaret ediyor olmaları, Mehdinin gelecek olması, Hz İsa nın halen diri yer yüzüne tekrar dönecek olması, Kaderin, iman konusu olup, alın yazısına inanılması, Hz peygambere büyü yapıldığına inanılması, Sünnetin;  Hz. peygamberin ıslama getirdiği Kuran dışı esaslar gibi algılanması, Hz peygamberin her söylediği ve her hareketinin sünnet kabul edilmesi, Hz peygamberin mağarada Hz. Ebu Bekir’e tasavvuf konusunda gizli bilgi vermesi,  Hz. Ali’ye verilen “İmamamet”  görevinin, Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in  kıskanacağı endişesi ile peygamberimiz tarafından  saklaması, Hz Ali’ye  kimseye verilmeyen tasavvufla ilgi gizli bilgilerin verildiğine inanılması,  imametin imanın esaslarından sayılması, takiyye inancı, muta nikahı’nın dini temellere oturtulması,  rüya, ilham  ve hissiyatın İslam bilgi sisteminde sayılması,  Zamanın imamını tanımayanların cahiliye ölümü ile ölecek olması, mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır iddiası, Hz peygamberin nur u Muhammedî olması, Kuran’ın anlaşılmaz bir kitap olduğu fikri, Kuran ile bağın, hatim ve ölülere okunma şeklinde kurulması, Kuran’ın sevap amacıyla okunacak bir kitap olduğu fikri, Kuranda geçen İsra olayının miraca dönüştürülerek  Allah ile namaz pazarlığına girişilmesi, Hz peygamberin birden fazla manevi ameliyat geçirmesi,  Kuran’a abdestsiz dokunulmaması, Hadisin vahiy kabul edilmesi,  Hadisin korunmuş olması,  hadislerin Kuran’ın açıklanıyor olması, hadisin, bazı ayetlerin hükmünü ortadan kaldırdığı iddiası,  mevlit okumanın dinin bir vecibe görülmesi, Bu konuları ağırlıklı işleyen ve dinin olmazsa olmazları gibi anlatan kitapların İslam’ın temel kitapları sayılması gibi! konularda fikir birliği bulunmamaktadır.

Bunlarda farklı düşünmemizin sebepleri nedir?  Bu farklılığın bizim imanımıza bir zararı var mı?. Allah kelamında bilindiği gibi sabiteler ve değişkenler vardır. Sabiteler konusu ap acık ve açıklayıcı bir şekilde birden çok yerde zikredilmiş hususlardır. Bunlar; Her şeyde yani fiiller ve sıfatlar konusunda Allah’ın tekliği ve insana şah damarından yakın olmasına, son saatin olacağına(bizim kıyamet dediğimiz olay) ve öldükten sonra dirileceğimize iman. Kuran’da belirtilen ibadetlerin ifası, güzel ahlak ile  haram ve helallerin sınırı. Bunlar kendi içinde detaylı bir şekilde Kuran’da açıklanmıştır. Tabi örnekler çoğalabilir. Bunlarda tefrika var mı? Hemen hemen yok gibidir. Var olması da yine insan kaynaklıdır.

Pekiyi bu alanlarda sünnet ne işe yarar? Sünnet konusu gerçekten her müminin bilmesi üzerinde bir hayli çalışması gereken bir konudur. Sünnet Kuran’ın hayata yönelik yüzüdür. O’nu detaylandırır yaşanacak halin örnekliğidir.

 Kuran aynı zamanda bir akait kitabıdır. O’nun dışında her hangi bir akaide ihtiyaç da yoktur. Zaten akait konusuna insan eli değmeye başlamasıyla tefrika çoğalmıştır. Her akait kitabına göre inanıp iman edilecek konular farklılaşmaktadır. Pekiyi, ayrılığa sebep olan yukarda sayılan maddeler Kuran’da belirtilmiş mi? Hayır. Pekiyi bunlara inanmak ve iman etme konusunda bir zaruret olsaydı bu bize bildirilmez miydi?  Mutlaka bildirilirdi.  O halde, Allah  bize belirtmediği inanmakla mükellef kılmadığı hususlar için bir birimizi boğazlamamızı asla istemez.   İmani konular için bile, insana özgürlük veren Allah’a bu davranışları reva görürsek ona iftira etmiş oluruz.  Zira dini bize öğreten Allah’ın kendisidir.

 Kıymetli dostlar, kardeşler mahşerde herkes Kuran’dan imtihan olacaktır.  Kuran’da belirtilmeyen her hangi bir sebepten dolayı görüş ayrılığı oluşan konuların, peşine kavga etmek amacıyla düşmek fitne ve tefrikadan başka bir şey getirmemektedir. Öğrenme merakı ve ihtiyacı olanlar tek boyutluluk ve dar kafalık kıskacına girmeden farklı düşünenlerin delillerini araştırılabilir? Bir kişiye kutsal alimlere bağlı kalarak mutlak onun dediği doğrudur alışkanlığı toplumumuzda bir tür hastalık haline gelmiştir. Beynini kullanmayan kiraya veren olarak nitelendirilen bu durumun neticesi  şucu..! buculuğu..! beraberinde getirmektedir.! Bu esarette düşmeden bilmediklerimizi elbet bir bilenden öğreneceğiz. Tereddüt edilen konulara,  emek vermiş farklı görüşlere sahip üç beş kişinin kitabını okuyup veya dinlememiz gerektiğini düşünüyorum.  Ne diyor rab’mız “ kendilerine anlatılanları dinlerler en güzeline uyarlar”  İnsan için ne güzel bir öğüt.

Ha sunuda hatırda tutmak gerek.  Vardığımız son kanaat de din değildir. Bir yorumdur.  Bakarsınız bu görüşünüzde ilerde değişebilir. Makulün bu olduğunu düşünüyorum. Aksi davranışlar İslam’da asla birliği getirmez. Düşmanın amacına hizmet etmiş oluruz.

                                                                                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınız küfür hakaret içermesin. Kendi görüş ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz.

KURAN VE NEBEVİ SÜNNET: BUGÜNKÜ HALİMİZİ BEN BÖYLE OKUYORUM! YA SİZ!!!?

KURAN VE NEBEVİ SÜNNET: BUGÜNKÜ HALİMİZİ BEN BÖYLE OKUYORUM! YA SİZ!!!? : MAKSAT DİN KAYGISI VE HAKİKATLERİN ORTAYA ÇIKARTILMASI İSE ; insa...